World News

MEHTER TAKIMI VE MEHTER MARŞININ KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE ACI VE HÜZÜN DOLU ÖYKÜSÜ

MEHTER TAKIMI VE MEHTER MARŞININ KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE ACI VE HÜZÜN DOLU ÖYKÜSÜ

Mehter Marşı'nı, Sultan II. Mahmud, Yeniçeri Ocağını 1826'da lağvettiğinde yasaklamış, Sultan II.Abdülhamid'i tahttan indiren Enver Paşa tarafından 1914 yılında yeninden serbest hale gelmiş…

"ceddin deden" diye başlayan sözlerini ise bestekar İsmail Hakkı Bey 1917'de yazmıştır.

Selçuklu Sultanı III. Alâeddin Keykubad, Osman Gâzi’ye 1289’da beylik alâmeti olarak sancak ile beraber davul ve tuğ göndermişti. Bando, hükümdarlık alâmetlerindendir. Sulh zamanında halkın maneviyatını ayakta tutmak; seferde ise askeri yüreklendirmek ve düşmanın moralini bozmak fonksiyonunu yerine getirir. 

Kaşgarlı Mahmud’a bakılırsa, Türkistan hükümdarları nezdinde kös, davul, zurna ve zil bulunan bir mızıka vardı. Osmanlılar zamanında mehter adı verilen mızıka takımı, sulhta saray, seferde otağ-ı hümayun (padişah çadırı) önünde nevbet vurur (konser verir); padişah da Selçuklu Sultanı’na hürmeten ayakta dinlerdi. Sultan Fatih, “İki yüz sene evvel vefat etmiş bir padişah için ayağa kalkmak lüzumsuzdur” diyerek bu âdeti kaldırdı.

Mehterhâne, saraya bağlı bir ocak ve koğuşları da Topkapı Sarayı yanında meşkhâne denilen yerde idi. Sultan I. Ahmed, Sultanahmed’de şimdi tapu dairesi olan yeri mehtere tahsis etti. Mevcutları 150-200 efradı bulurdu. Türkler rağbet etmediği için, ekserisi yeni devşirilmiş acemî oğlanlarından veya muhtedi Rum ya da Ermenilerden olurdu. Sultan IV. Murad’ın meşhur nedimi Melek Musa Çelebi, mehter mensubu ve Ermeni muhtedisi idi. Saray müezzinleri de umumiyetle mehter içinden gelirdi.

Mehter-i Hâkânî veya hassa mehterleri denilen padişah mehterleri her ikindi namazını müteakip Bâbüsselâm, (sarayın orta kapısı) önünde nevbet vururdu, yani konser verirdi. Cuma gecesi hariç her gece yatsıdan sonra üç fasıl ve sabah vakti saraylıları namaza kaldırmak üzere üç fasıl nevbet vurmak, Sultan Fatih kanunu idi. Ayrıca bayram ve Cuma namazından sonra nevbet vurulurdu.

Saray düğünleri ve doğumlarında, arefe divanlarında, elçi kabulünde, vezir ve vâli tayin merasimlerinde, kılıç alaylarında ve zafer haberi ulaştığında da nevbet vurulurdu. İstanbul’un muhtelif semtlerinde, ayrıca başka şehir kalelerinde mehter vururdu. Mehterin esas işi, seferdedir. Cenk meydanında, askerî yüreklendirmek için muazzam ordu mehteri çalınıp gülbank çekilirdi (dua edilirdi). Mehterin sedası, top ve tüfek velvelesiyle birleşince yer ve gök inlerdi.

II. Mahmud devrinin en önemli icraatından olan Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması (17 Haz 1826) Osmanlı tarihinin önde gelen duraklarından birini teşkil eder ve kaynaklarda genelde “hayırlı olay” tanımlamasıyla anılır. II. Mahmud’un, devletin idarî sisteminin merkeziyetçi bir düzeye getirilmesini ve bütün devlet kurumlarının zamanın şartlarına uygun biçimde yeniden inşasını hayatta kalmanın bir zarureti diye görmesi her şeyden önce yeni bir askerî yapılanmayı da beraberinde getirmekte, bütün bunların karşısında en önemli engel olarak duran Yeniçeri Ocağı’nın ilgasını kaçınılmaz kılmaktaydı.

Osmanlı İmparatorluğu’nda yüzyıllar boyunca varlığı ile sınırların genişlemesine ve savaşların kazanılmasına öncülük eden Yeniçeri Ocağı’nda olduğu gibi Mehter takımında da semboller bulunmaktadır. Her icraat öncesinde muhakkak Peygamberimiz Hazreti Muhammed, İmam Ali ve Hacı Bektaşi Veli adı zikredilerek dua okunurdu. Mehter takımının piri, bilindiği üzere Hacı Bektaşi Veli’dir. Mehteranın 3 önemli sembolü vardır ve bunlar sancak, ocak ve zaferdir.

II. Mahmud, ocağın içinde zamana yayılarak sürdürülen bu temizlik işlemi yanında daha önceki ayaklanmaların önemli bir öğretisi olarak ulemânın askerle iş birliği yapmasının önlenmesi aşamasını da kapsamaktaydı.

II.Mahmut bundan sonra Yeniçeriliğin bütün izlerini silmeye yöneldi. Şehzadebaşı Camii karşısındaki Yeniçeri Kışlası yıktırılarak arsası Sultan Ahmet Camii vakfına devredildi.

Olaylar sırasında tahrip olan kışlanın bulunduğu Ermeydanı’nın ismi “Ahmediye” olarak değiştirildi. Ardından Yeniçerilikle ilgili resmi defterlerin yakılması, hatta Yeniçerilere ait mezar taşlarının tahrip edilmesi gibi tuhaf şeyler yaşandı. İstanbul’dan kaçan yeniçeriler de takibattan kurtulamadılar. Günümüze kadar gelen tahrip edilmemiş sadece iki adet “yeniçeri mezar taşı” mevcuttur.

Farsça’da “daha büyük, en büyük” anlamına gelen mih-ter kelimesinin Türkçeleşmiş şekli olan mehter, Yüzlerce davul ve zurnadan oluşan, mehterin çoğulu mehterân’a son verilerek yerine Mızıka-i Hümayun (Kutlu Bando – Müzik Topluluğu) kuruldu. Tüm Mehter Marşları yakıldı ve çalınması yasaklandı. Günümüze ulaşamayan mehter havalarının en eskileri XVI. yüzyılda yapılmış bestelerdi. 

Giuseppe Donizetti “Muzıka-yi Hümâyun ustakârı” unvanı ile Konstantiniyye’ye getirildi ve padişah tarafından kabul edilip göreve başladı (17 Eylül 1828). Donizetti modern çok sesli müziğin gereği değişik sazlardan oluşan ilk Bando’yu kurmuştur. 1914 yılında yükselen milliyetçilik ve Turancılık akımının bir sonucu olarak, Enver Paşa’nın emriyle mehter takımları yeniden kurulmuştur.

Yeniden kurulan Mehteran takımı için bugün bildiğimiz marşlar bestelenmiştir. Yani hiçbir mehter marşı otantik değil, 1914 sonrası bestelenmiş marşlardır. Geleneksel Mehteran takımında sadece vurmalı çalgılar ile zurna mevcuttu. Bugün söz yazılı marşlar için trompet dahil her tür nefesli çalgı mehter takımında mevcuttur.

Ocağın kaldırılmasıyla birlikte suçlu ilan edilen bir kesim de Bektaşiler oldu. Bektaşilik yasaklanarak tekke ve zaviyelerine el konulması kararlaştırıldı.

Bu amaçla Osmanlı coğrafyasındaki bütün tekkeleri kapatmak için memurlar görevlendirildi. Bektaşi babalarının bazıları “Yeniçerileri kışkırtmakla” suçlanarak idam edildiği gibi büyük bir kısmı sürgüne gönderildi. Bazı tekkeler de başta Nakşibendiler olmak üzere Rıfai ve Kadiri gibi tarikatlara verildi. Hacıbektaş’taki tekkeye de Nakşibendi şeyhi tayin edildi. Bütün Bektaşi tekkelerinin mal ve mülklerine el konuldu. Tekkelerdeki kitaplar da yaktırıldı.

Bu dönemde, şimdilerde şahit olduğumuz türden bir “ihbar” kampanyası da başladı. Birçok kişi muhaliflerini Bektaşilikle suçlayarak gözden düşürmeye çalıştı.

Mehter, Cumhuriyetin ilanını müteakip, Milli Müdafaa Vekili Bakanı Zekai Bey tarafından Osmanlı’yı hatırlattığı için tekrar lağvedildi. 1952’de Reisicumhur Celal Bayar, kralın cenazesine iştirak için gittiği Londra’da İskoç tarihî bandosuna hayran kaldı.

Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut’a “Bizde de böyle bir şey kurulamaz mı?” dedi. Bunun üzerine dönüşte Nuri Yamut’un vazifelendirdiği tarihçi İbrahim Hakkı Konyalı mehterin ihyasını teklif etti. Bu teklif kabul gördü. İstanbul Harbiye’deki Askerî Müze’de orduya bağlı olarak yeniden kuruldu.

Mehterbaşılığa getirilen Cemal Cümbüş, “Tarihi çevir nal sesi kısrak sesi bunlar” marşını bestelemekle işe başladı. Mehter, Pazartesi, Salı hariç haftanın her günü nevbet vurmakta; merasimlere iştirak etmektedir. Son zamanlarda başka resmî ve sivil mehter takımları kurulmuştur.

Mehter tekrar kurulduğu zaman, 1826’dan önceki parçaların çoğunun notası bulunamadı.

Читайте на 123ru.net