LOZAN
Lozan Antlaşması ( Lozan Sulh Muâhedenâmesi), 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle Britanya İmparatorluğu, Fransız Cumhuriyeti, İtalya Krallığı, Japon İmparatorluğu, Yunanistan Krallığı, Romanya Krallığı ve Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı (Yugoslavya) temsilcileri tarafından, Leman Gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace'ta imzalanmış bir barış antlaşmasıdır.
I. Dünya Savaşı'nın galip ülkeleri savaşı kaybeden ülkelere barış antlaşmalarının kabul ettirilmesi süreci tamamlanmıştı. Almanya'ya 28 Haziran 1919'da Versay'da, Bulgaristan'a 27 Kasım 1919'da Neuilly'de, Avusturya'ya 10 Eylül 1919'da Saint-Germain'de, Macaristan'a da 4 Haziran 1920'de Trianon'da anlaşmalar imza altına alındı Osmanlı İmparatorluğu ile 10 Ağustos 1920'de Sevr'de Fransa'nın başkenti Paris'in 3 km batısındaki Sevr banliyösünde bulunan Seramik Müzesi'nde anlaşma imzalanmıştır.
İstanbul, Osmanlı devletinin başkenti olarak kalmaya devam edecektir.- Eğer Osmanlı devleti İtilaf devletlerini sunmuş olduğu Sevr antlaşmasına uymazsa İtilaf devletleri İstanbul'u Osmanlı devletinin elinden alacaktır.- Batı Anadolu ve Doğu Trakya, Yunanistan'a bırakılacaktır.- Ege adalarının hepsi Yunanistan'a verilecek.- Rodos ve 12 Ada ise İtalya devletine bırakılacaktır.- Osmanlı imparatorluğunun Doğu Anadolu bölgesinde bir Ermeni devleti kurulacaktır.- Irak ve Musul İngiltere'ye bırakılacaktır.
- Boğazlar bütün devletlere açık bırakılacak. Savaş esnasında dahi savaş gemileri boğazdan geçirilecek. Boğazları kontrol eden bir komisyon kurulacak ve bu komisyonda Türk üye yer alamayacaktır.- Azınlıklar kendi okullarını açabilecektir.- Kapitülasyonlar devam edecek.- Osmanlı imparatorluğu savaş tazminatı ödemeyecektir.- Batı Anadolu İtalya'ya ait olacaktır.- Hicaz bağımsız bir devlet olacaktır.
Sevr antlaşması önemli maddeler içeriyordu. Boğazların egemenliğinden, Osmanlı devletinin toprak bütünlüğüne kadar pek çok maddeyi içeren bu antlaşma neticesinde ise milli mücadele başlamıştır. Sevr antlaşmasını kesinlikle reddeden Osmanlı devleti, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde Milli mücadeleyi başlatacaktı. Mustafa Kemal Atatürk Samsun'a çıkarak Sevr antlaşmasını reddederek milli mücadeleyi başlattı. Anadolu'da Kuvay-ı Milliye ordusunu kurdu.
Mustafa Kemal Atatürk, Lozan'ı; “Bu antlaşma, Türk ulusuna karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir yok etme girişiminin yıkılışını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş siyasi bir zafer eseridir” şeklinde nitelemiş ve reddetmiştir.
Sevr antlaşması Osmanlı imparatorluğuna dayatılsa da yalnızca İstanbul hükümeti tarafından imzalandı. Daha sonra ise Sevr anlaşmasını tarihin çöplüğüne atan ve yeni Türk devletinin tapusu niteliğindeki Lozan antlaşması imzalandı…
TBMM'nin Sevr Antlaşması'na tepkisi çok sert oldu. Ankara İstiklâl Mahkemesinin 1 numaralı kararı ile Osmanlı adına anlaşmaya imza koyan 3 kişiyi ve Sadrazam Damat Ferit Paşa'yı idama mahkûm etti ve vatan haini ilan etti.
Kurtuluş savaşı sonunda işgal devletlerine karşı elde ettiği zaferin ardından Mudanya Ateşkes Antlaşması'nın imzalanmasından sonra İtilaf Devletleri 28 Ekim 1922'de TBMM Hükûmeti'ni Lozan'da toplanacak olan barış konferansına davet etti. Barış şartlarını görüşmek için Konferansa Mustafa Kemal Atatürk İsmet Paşa'nın katılmasını uygun görmüştür. Atatürk Mudanya görüşmelerine de katılan İsmet Paşa'nın Lozan'a baş temsilci olarak gönderilmesini uygun buldu.
İsmet Paşa suratle Dışişleri Bakanlığına getirildi ve çalışmalar hızlandırıldı. İtilaf Devletleri Lozan'a TBMM Hükûmeti üzerinde baskı kurmak için İstanbul Hükûmeti'ni de davet ettiler. Bu duruma tepki gösteren TBMM Hükûmeti, 1 Kasım 1922'de saltanatı resmen kaldırdı.
TBMM Hükûmeti Lozan Konferansı'na katılarak Misak-ı Milli'yi gerçekleştirmeyi, Türkiye'de bir Ermeni devletinin kurulmasını engellemeyi, kapitülasyonları kaldırmayı, Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunları (Batı Trakya, Ege adaları, nüfus değişimi, savaş tazminatı) çözmeyi ve Türkiye ile Avrupa devletleri arasındaki sorunları (ekonomik, siyasal, hukuksal) çözmeyi amaçlamış Ermeni yurdu ve kapitülasyonlar hakkında anlaşma sağlanamazsa görüşmeleri kesme kararı almıştır.
Lozan'da I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ni mağlup eden devletlerle de karşılaşıp hesaplaştı ve artık tarihe karışmış olan bu imparatorluğun tüm tasfiye davaları ile yüzleşmek zorunda kaldı. 20 Kasım 1922'de Lozan görüşmeleri başlamıştır. Osmanlı borçları, Türk-Yunan sınırı, boğazlar, Musul, azınlıklar ve kapitülasyonlar üzerinde uzun görüşmeler yapılmıştır. Ancak kapitülasyonların kaldırılması, İstanbul'un boşaltılması ve Musul konularında anlaşma sağlanamamıştır.
4 Şubat 1923'te görüşmelerin derin görüş ayrılıkları nedeniyle kesilmesi neticesinde savaş ihtimalini yeniden gündeme getirmiştir. Başkomutan Müşîr Mustafa Kemal Paşa Türk Ordusu'na savaş hazırlıklarının başlamasını emretmiştir. Sovyetler Birliği eğer tekrar savaş çıkarsa bu sefer Türkiye'nin yanında savaşa gireceğini duyurmuştur.
Haim Nahum Efendi öncülüğündeki azınlık temsilcileri de Türkiye'yi destekleyerek arabulucu olmuşlardır. Yeni bir savaşı ve kendi kamuoyunun tepkisini göze alamayan İtilaf Devletleri barış görüşmelerini tekrar başlatmak için Türkiye'yi tekrar Lozan'a çağırmıştır.
Taraflar arasında yeniden diyalog ile görüşmeler 23 Nisan 1923'te tekrar başlamış, 23 Nisan'da başlayan görüşmeler 24 Temmuz 1923'e kadar devam etmiş ve bu süreç Lozan Barış Antlaşması'nın imzalanması ile sonuçlanmıştır. Taraf ülkelerin temsilcileri arasında imzalanan anlaşma, uluslararası anlaşmaların ülke meclislerince onaylanmasını gerektiren yasalar gereğince taraf ülkelerin meclislerinde görüşülmüş ve Türkiye tarafından 23 Ağustos 1923'te, Yunanistan tarafından 25 Ağustos 1923'te, İtalya tarafından 12 Mart 1924'te, Japonya tarafından 15 Mayıs 1924'te imzalanmıştır. Birleşik Krallık'ın anlaşmayı onaylaması ise 16 Temmuz 1924 tarihinde olmuştur. Anlaşma, tüm tarafların onayladığına dair belgeler resmi olarak Paris'e iletildikten sonra, 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Lozan Antlaşması'nda başarı elde ettiğimiz konular savaş tazminatı, kapitülasyonların kaldırılması, azınlıklar meselesi, İstanbul'un itilaf devletlerinden temizlenmesi, boğazlar ve daha sonra Türkiye'ye katılan Hatay konularıdır.
Türkiye-Suriye Sınırı: Fransızlarla imzalanan Ankara Anlaşması'nda çizilen sınırlar kabul edilmiştir.
Irak Sınırı: Musul üzerinde antlaşma sağlanamadığı için, bu konuda Birleşik Krallık ve Türkiye Hükûmeti kendi aralarında görüşüp anlaşacaklardı. Bu anlaşmazlık Musul Sorunu'na dönüşmüştür.
Türk-Yunan Sınırı: Mudanya Ateşkes Antlaşması'nda belirlenen şekliyle kabul edildi. Meriç Nehri'nin batısındaki Karaağaç istasyonu ve Bosnaköy, Yunanistan'ın Batı Anadolu'da yaptığı tahribata karşılık savaş tazminatı olarak Türkiye'ye verildi.
Adalar: Midilli, Limni, Sakız, Semadirek, Sisam ve Ahikerya adaları üzerinde Yunan hakimiyeti hususunda Osmanlı Devleti'nin imzalamış olduğu 1913 tarihli Londra Antlaşması ve 1913 tarihli Atina Antlaşması'nın adalar hakkındaki hükümleri ve 13 Şubat 1914 tarihinde Yunanistan'a bildirilen karar, adaların askeri gayelerle kullanılmaması şartıyla aynen kabul edilmiştir.
Anadolu kıyısına 3 milden az mesafede bulunan adaların ve Bozcaada, Gökçeada ile Tavşan Adaları üzerindeki Türk hakimiyeti kabul edilmiştir. Osmanlı Devleti tarafından Uşi Antlaşması ile 1912 yılında İtalya'ya geçici olarak bırakılan On İki Ada üzerindeki bütün haklardan on beşinci maddeyle İtalya lehine feragat edilmiştir.
Türkiye-İran Sınırı: Osmanlı İmparatorluğu ile Safevî Devleti arasında 17 Mayıs 1639'da imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması'na göre belirlenmiştir.
Kapitülasyonlar: Tamamı kaldırıldı.
Azınlıklar: Lozan Barış Antlaşması'nda azınlık, Müslüman olmayanlar olarak belirlenmiştir. Tüm azınlıklar Türk uyruklu kabul edildi ve hiçbir şekilde ayrıcalık tanınmayacağı belirtildi.
Antlaşmanın 40. maddesinde şu hüküm yer almıştır: "Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları, hem hukuk bakımından hem de uygulamada, öteki Türk uyruklarıyla aynı işlemlerden ve aynı güvencelerden yararlanacaklardır. Özellikle, giderlerini kendileri ödemek üzere, her türlü hayır kurumlarıyla, dinsel ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dinsel ayinlerini serbestçe yapma konularında eşit hakka sahip olacaklardır."
Batı Trakya'daki Türklerle, İstanbul'daki Rumlar dışında, Anadolu ve Doğu Trakya'daki Rumlar ile Yunanistan'daki Türkler'in mübadele edilmeleri kararlaştırıldı.
Savaş tazminatları: İtilaf Devletleri, I. Dünya Savaşı nedeniyle istedikleri savaş tazminatlarından vazgeçtiler. Türkiye, tamirat bedeli olarak Yunanistan'dan 4 milyon altın talep etti, ancak bu istek kabul edilmedi. Bunun üzerine 59. maddeyle Yunanistan savaş suçu işlediğini kabul etti ve Türkiye tazminat hakkından feragat etti ve savaş tazminatı olarak Yunanistan, Karaağaç bölgesini verdi.
Osmanlı'nın borçları: Osmanlının borçları, Türkiye'ye yüklendi borcun taksitlendirme ile Fransız frangı olarak ödenmesine karar verildi. Düyun-u Umumiye idare heyetinde bulunan yenik Alman İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu devletlerinin temsilcileri idare kurulundan çıkartılmış ve kurumun faaliyeti devam ettirilerek antlaşmayla birlikte yeni görevler verilmiştir.
Boğazlar: Boğazların statüsü için sonunda geçici bir çözüm getirilmiştir. Buna göre askeri olmayan gemi ve uçaklar barış zamanında boğazlardan geçebilecekti. Boğazların her iki yakası askersizleştirilip, geçişi sağlamak amacıyla başkanı Türk olan uluslararası bir kurul oluşturuldu ve bu düzenlemelerin Milletler Cemiyeti'nin güvencesi altında sürdürülmesine karar verildi. Böylece Boğazlar bölgesine Türk askerlerinin girişi yasaklandı. Bu hüküm, 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile değiştirilmiştir.
Yabancı okullar: Eğitimlerine Türkiye'nin koyacağı kanunlar doğrultusunda devam etmesi kararlaştırıldı.
Patrikhaneler: Dünya Ortodokslarının dini lideri durumundaki patrikhanenin Osmanlı Devleti zamanındaki bütün ayrıcalıklarının kaldırılarak sadece dinî işleri yerine getirmek şartıyla ve bu hususta verilen sözlere güvenilerek İstanbul'da kalmasına izin verildi. Ancak antlaşma metnine patrikhanenin statüsü hususunda tek bir hüküm konulmadı.
Kıbrıs: Osmanlı Devleti Ruslara karşı İngilizleri yanına çekebilmek için 1878 yılında Kıbrıs'taki hakları saklı olmak şartıyla geçici olarak Kıbrıs'ı Birleşik Krallık idaresine vermişti. Birleşik Krallık I. Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine 5 Kasım 1914'te Kıbrıs'ı topraklarına kattığını resmen açıkladı. Osmanlı Devleti bu kararı tanımadı. Türkiye Lozan Antlaşması'nın 20. maddesiyle Kıbrıs'taki Birleşik Krallık egemenliğinigarantör devlet olarak kabul etti.
David Lloyd George antlaşmayı Birleşik Krallık için "alçakça, korkakça ve rezilce bir teslimiyet" olarak nitelendirdi.
Tarihçi Norman Naimark, "Lozan Antlaşması, yirminci yüzyıl boyunca halkların kendi istekleri dışında nakledilmeleri konusunda önemli bir uluslararası emsal teşkil etmiştir" dedi.
Tarihçi Ronald Grigor Suny, antlaşmanın "nüfus sorunlarına potansiyel bir çözüm olarak tehcirin ve hatta öldürücü etnik temizliğin etkinliğini esasen teyit ettiğini" belirtti.
Tarihçi Hans-Lukas Kieser, "Lozan, Alman revizyonistleri ve diğer pek çok milliyetçi için ölümcül bir cazibeye sahip olan, hetero-etnik ve hetero-dinsel gruplara yönelik kapsamlı sınır dışı etme ve imha politikalarını zımnen onaylamıştır" dedi.
Sevr, eski ve çağın gerisinde kalmış bir devletin varlığının devamını öngörürken, Lozan bu eski devleti sona erdiren ve yeni bir devletin kurulmasına olanak sağlayan bir siyasal belge olmuştur.
I. Dünya Savaşı'nın galip ülkeleri savaşı kaybeden ülkelere barış antlaşmalarının kabul ettirilmesi süreci tamamlanmıştı. Almanya'ya 28 Haziran 1919'da Versay'da, Bulgaristan'a 27 Kasım 1919'da Neuilly'de, Avusturya'ya 10 Eylül 1919'da Saint-Germain'de, Macaristan'a da 4 Haziran 1920'de Trianon'da anlaşmalar imza altına alındı Osmanlı İmparatorluğu ile 10 Ağustos 1920'de Sevr'de Fransa'nın başkenti Paris'in 3 km batısındaki Sevr banliyösünde bulunan Seramik Müzesi'nde anlaşma imzalanmıştır.
İstanbul, Osmanlı devletinin başkenti olarak kalmaya devam edecektir.- Eğer Osmanlı devleti İtilaf devletlerini sunmuş olduğu Sevr antlaşmasına uymazsa İtilaf devletleri İstanbul'u Osmanlı devletinin elinden alacaktır.- Batı Anadolu ve Doğu Trakya, Yunanistan'a bırakılacaktır.- Ege adalarının hepsi Yunanistan'a verilecek.- Rodos ve 12 Ada ise İtalya devletine bırakılacaktır.- Osmanlı imparatorluğunun Doğu Anadolu bölgesinde bir Ermeni devleti kurulacaktır.- Irak ve Musul İngiltere'ye bırakılacaktır.
- Boğazlar bütün devletlere açık bırakılacak. Savaş esnasında dahi savaş gemileri boğazdan geçirilecek. Boğazları kontrol eden bir komisyon kurulacak ve bu komisyonda Türk üye yer alamayacaktır.- Azınlıklar kendi okullarını açabilecektir.- Kapitülasyonlar devam edecek.- Osmanlı imparatorluğu savaş tazminatı ödemeyecektir.- Batı Anadolu İtalya'ya ait olacaktır.- Hicaz bağımsız bir devlet olacaktır.
Sevr antlaşması önemli maddeler içeriyordu. Boğazların egemenliğinden, Osmanlı devletinin toprak bütünlüğüne kadar pek çok maddeyi içeren bu antlaşma neticesinde ise milli mücadele başlamıştır. Sevr antlaşmasını kesinlikle reddeden Osmanlı devleti, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde Milli mücadeleyi başlatacaktı. Mustafa Kemal Atatürk Samsun'a çıkarak Sevr antlaşmasını reddederek milli mücadeleyi başlattı. Anadolu'da Kuvay-ı Milliye ordusunu kurdu.
Mustafa Kemal Atatürk, Lozan'ı; “Bu antlaşma, Türk ulusuna karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir yok etme girişiminin yıkılışını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş siyasi bir zafer eseridir” şeklinde nitelemiş ve reddetmiştir.
Sevr antlaşması Osmanlı imparatorluğuna dayatılsa da yalnızca İstanbul hükümeti tarafından imzalandı. Daha sonra ise Sevr anlaşmasını tarihin çöplüğüne atan ve yeni Türk devletinin tapusu niteliğindeki Lozan antlaşması imzalandı…
TBMM'nin Sevr Antlaşması'na tepkisi çok sert oldu. Ankara İstiklâl Mahkemesinin 1 numaralı kararı ile Osmanlı adına anlaşmaya imza koyan 3 kişiyi ve Sadrazam Damat Ferit Paşa'yı idama mahkûm etti ve vatan haini ilan etti.
Kurtuluş savaşı sonunda işgal devletlerine karşı elde ettiği zaferin ardından Mudanya Ateşkes Antlaşması'nın imzalanmasından sonra İtilaf Devletleri 28 Ekim 1922'de TBMM Hükûmeti'ni Lozan'da toplanacak olan barış konferansına davet etti. Barış şartlarını görüşmek için Konferansa Mustafa Kemal Atatürk İsmet Paşa'nın katılmasını uygun görmüştür. Atatürk Mudanya görüşmelerine de katılan İsmet Paşa'nın Lozan'a baş temsilci olarak gönderilmesini uygun buldu.
İsmet Paşa suratle Dışişleri Bakanlığına getirildi ve çalışmalar hızlandırıldı. İtilaf Devletleri Lozan'a TBMM Hükûmeti üzerinde baskı kurmak için İstanbul Hükûmeti'ni de davet ettiler. Bu duruma tepki gösteren TBMM Hükûmeti, 1 Kasım 1922'de saltanatı resmen kaldırdı.
TBMM Hükûmeti Lozan Konferansı'na katılarak Misak-ı Milli'yi gerçekleştirmeyi, Türkiye'de bir Ermeni devletinin kurulmasını engellemeyi, kapitülasyonları kaldırmayı, Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunları (Batı Trakya, Ege adaları, nüfus değişimi, savaş tazminatı) çözmeyi ve Türkiye ile Avrupa devletleri arasındaki sorunları (ekonomik, siyasal, hukuksal) çözmeyi amaçlamış Ermeni yurdu ve kapitülasyonlar hakkında anlaşma sağlanamazsa görüşmeleri kesme kararı almıştır.
Lozan'da I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ni mağlup eden devletlerle de karşılaşıp hesaplaştı ve artık tarihe karışmış olan bu imparatorluğun tüm tasfiye davaları ile yüzleşmek zorunda kaldı. 20 Kasım 1922'de Lozan görüşmeleri başlamıştır. Osmanlı borçları, Türk-Yunan sınırı, boğazlar, Musul, azınlıklar ve kapitülasyonlar üzerinde uzun görüşmeler yapılmıştır. Ancak kapitülasyonların kaldırılması, İstanbul'un boşaltılması ve Musul konularında anlaşma sağlanamamıştır.
4 Şubat 1923'te görüşmelerin derin görüş ayrılıkları nedeniyle kesilmesi neticesinde savaş ihtimalini yeniden gündeme getirmiştir. Başkomutan Müşîr Mustafa Kemal Paşa Türk Ordusu'na savaş hazırlıklarının başlamasını emretmiştir. Sovyetler Birliği eğer tekrar savaş çıkarsa bu sefer Türkiye'nin yanında savaşa gireceğini duyurmuştur.
Haim Nahum Efendi öncülüğündeki azınlık temsilcileri de Türkiye'yi destekleyerek arabulucu olmuşlardır. Yeni bir savaşı ve kendi kamuoyunun tepkisini göze alamayan İtilaf Devletleri barış görüşmelerini tekrar başlatmak için Türkiye'yi tekrar Lozan'a çağırmıştır.
Taraflar arasında yeniden diyalog ile görüşmeler 23 Nisan 1923'te tekrar başlamış, 23 Nisan'da başlayan görüşmeler 24 Temmuz 1923'e kadar devam etmiş ve bu süreç Lozan Barış Antlaşması'nın imzalanması ile sonuçlanmıştır. Taraf ülkelerin temsilcileri arasında imzalanan anlaşma, uluslararası anlaşmaların ülke meclislerince onaylanmasını gerektiren yasalar gereğince taraf ülkelerin meclislerinde görüşülmüş ve Türkiye tarafından 23 Ağustos 1923'te, Yunanistan tarafından 25 Ağustos 1923'te, İtalya tarafından 12 Mart 1924'te, Japonya tarafından 15 Mayıs 1924'te imzalanmıştır. Birleşik Krallık'ın anlaşmayı onaylaması ise 16 Temmuz 1924 tarihinde olmuştur. Anlaşma, tüm tarafların onayladığına dair belgeler resmi olarak Paris'e iletildikten sonra, 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Lozan Antlaşması'nda başarı elde ettiğimiz konular savaş tazminatı, kapitülasyonların kaldırılması, azınlıklar meselesi, İstanbul'un itilaf devletlerinden temizlenmesi, boğazlar ve daha sonra Türkiye'ye katılan Hatay konularıdır.
Türkiye-Suriye Sınırı: Fransızlarla imzalanan Ankara Anlaşması'nda çizilen sınırlar kabul edilmiştir.
Irak Sınırı: Musul üzerinde antlaşma sağlanamadığı için, bu konuda Birleşik Krallık ve Türkiye Hükûmeti kendi aralarında görüşüp anlaşacaklardı. Bu anlaşmazlık Musul Sorunu'na dönüşmüştür.
Türk-Yunan Sınırı: Mudanya Ateşkes Antlaşması'nda belirlenen şekliyle kabul edildi. Meriç Nehri'nin batısındaki Karaağaç istasyonu ve Bosnaköy, Yunanistan'ın Batı Anadolu'da yaptığı tahribata karşılık savaş tazminatı olarak Türkiye'ye verildi.
Adalar: Midilli, Limni, Sakız, Semadirek, Sisam ve Ahikerya adaları üzerinde Yunan hakimiyeti hususunda Osmanlı Devleti'nin imzalamış olduğu 1913 tarihli Londra Antlaşması ve 1913 tarihli Atina Antlaşması'nın adalar hakkındaki hükümleri ve 13 Şubat 1914 tarihinde Yunanistan'a bildirilen karar, adaların askeri gayelerle kullanılmaması şartıyla aynen kabul edilmiştir.
Anadolu kıyısına 3 milden az mesafede bulunan adaların ve Bozcaada, Gökçeada ile Tavşan Adaları üzerindeki Türk hakimiyeti kabul edilmiştir. Osmanlı Devleti tarafından Uşi Antlaşması ile 1912 yılında İtalya'ya geçici olarak bırakılan On İki Ada üzerindeki bütün haklardan on beşinci maddeyle İtalya lehine feragat edilmiştir.
Türkiye-İran Sınırı: Osmanlı İmparatorluğu ile Safevî Devleti arasında 17 Mayıs 1639'da imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması'na göre belirlenmiştir.
Kapitülasyonlar: Tamamı kaldırıldı.
Azınlıklar: Lozan Barış Antlaşması'nda azınlık, Müslüman olmayanlar olarak belirlenmiştir. Tüm azınlıklar Türk uyruklu kabul edildi ve hiçbir şekilde ayrıcalık tanınmayacağı belirtildi.
Antlaşmanın 40. maddesinde şu hüküm yer almıştır: "Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları, hem hukuk bakımından hem de uygulamada, öteki Türk uyruklarıyla aynı işlemlerden ve aynı güvencelerden yararlanacaklardır. Özellikle, giderlerini kendileri ödemek üzere, her türlü hayır kurumlarıyla, dinsel ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dinsel ayinlerini serbestçe yapma konularında eşit hakka sahip olacaklardır."
Batı Trakya'daki Türklerle, İstanbul'daki Rumlar dışında, Anadolu ve Doğu Trakya'daki Rumlar ile Yunanistan'daki Türkler'in mübadele edilmeleri kararlaştırıldı.
Savaş tazminatları: İtilaf Devletleri, I. Dünya Savaşı nedeniyle istedikleri savaş tazminatlarından vazgeçtiler. Türkiye, tamirat bedeli olarak Yunanistan'dan 4 milyon altın talep etti, ancak bu istek kabul edilmedi. Bunun üzerine 59. maddeyle Yunanistan savaş suçu işlediğini kabul etti ve Türkiye tazminat hakkından feragat etti ve savaş tazminatı olarak Yunanistan, Karaağaç bölgesini verdi.
Osmanlı'nın borçları: Osmanlının borçları, Türkiye'ye yüklendi borcun taksitlendirme ile Fransız frangı olarak ödenmesine karar verildi. Düyun-u Umumiye idare heyetinde bulunan yenik Alman İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu devletlerinin temsilcileri idare kurulundan çıkartılmış ve kurumun faaliyeti devam ettirilerek antlaşmayla birlikte yeni görevler verilmiştir.
Boğazlar: Boğazların statüsü için sonunda geçici bir çözüm getirilmiştir. Buna göre askeri olmayan gemi ve uçaklar barış zamanında boğazlardan geçebilecekti. Boğazların her iki yakası askersizleştirilip, geçişi sağlamak amacıyla başkanı Türk olan uluslararası bir kurul oluşturuldu ve bu düzenlemelerin Milletler Cemiyeti'nin güvencesi altında sürdürülmesine karar verildi. Böylece Boğazlar bölgesine Türk askerlerinin girişi yasaklandı. Bu hüküm, 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile değiştirilmiştir.
Yabancı okullar: Eğitimlerine Türkiye'nin koyacağı kanunlar doğrultusunda devam etmesi kararlaştırıldı.
Patrikhaneler: Dünya Ortodokslarının dini lideri durumundaki patrikhanenin Osmanlı Devleti zamanındaki bütün ayrıcalıklarının kaldırılarak sadece dinî işleri yerine getirmek şartıyla ve bu hususta verilen sözlere güvenilerek İstanbul'da kalmasına izin verildi. Ancak antlaşma metnine patrikhanenin statüsü hususunda tek bir hüküm konulmadı.
Kıbrıs: Osmanlı Devleti Ruslara karşı İngilizleri yanına çekebilmek için 1878 yılında Kıbrıs'taki hakları saklı olmak şartıyla geçici olarak Kıbrıs'ı Birleşik Krallık idaresine vermişti. Birleşik Krallık I. Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine 5 Kasım 1914'te Kıbrıs'ı topraklarına kattığını resmen açıkladı. Osmanlı Devleti bu kararı tanımadı. Türkiye Lozan Antlaşması'nın 20. maddesiyle Kıbrıs'taki Birleşik Krallık egemenliğinigarantör devlet olarak kabul etti.
David Lloyd George antlaşmayı Birleşik Krallık için "alçakça, korkakça ve rezilce bir teslimiyet" olarak nitelendirdi.
Tarihçi Norman Naimark, "Lozan Antlaşması, yirminci yüzyıl boyunca halkların kendi istekleri dışında nakledilmeleri konusunda önemli bir uluslararası emsal teşkil etmiştir" dedi.
Tarihçi Ronald Grigor Suny, antlaşmanın "nüfus sorunlarına potansiyel bir çözüm olarak tehcirin ve hatta öldürücü etnik temizliğin etkinliğini esasen teyit ettiğini" belirtti.
Tarihçi Hans-Lukas Kieser, "Lozan, Alman revizyonistleri ve diğer pek çok milliyetçi için ölümcül bir cazibeye sahip olan, hetero-etnik ve hetero-dinsel gruplara yönelik kapsamlı sınır dışı etme ve imha politikalarını zımnen onaylamıştır" dedi.
Sevr, eski ve çağın gerisinde kalmış bir devletin varlığının devamını öngörürken, Lozan bu eski devleti sona erdiren ve yeni bir devletin kurulmasına olanak sağlayan bir siyasal belge olmuştur.