‘Ehram’ bize ne söyler!
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Türkiye’nin marka değerine katkıda bulunmak üzere bu yıl 16 şehirde düzenlenen Türkiye Kültür Yolu Festivali’nin sekizinci durağı Erzurum oldu. Birbirinden farklı etkinliklerle şehre renk katan festivalde, Erzurum’un geleneksel giysisi ehram ve bardız kilimi dokuma atölye ve sergisi Erzurum Olgunlaşma Enstitüsü’nde gerçekleşti. 2019 yılında faaliyete başlayan enstitünün kurucu müdürü Fatma Taşbaşı, ehramın yolculuğunu ve desenlerin unutulmayan hikâyelerini Yeni Şafak için anlattı.
RENK VE ŞEKİLLERLE SOSYAL STATÜ
Ata yadigârı olarak bilinen, geçmişte kadınların örtünmek amacıyla kullandığı ehram, çeşitli nakış teknikleriyle süslenerek şimdilerde ayakkabıdan cüzdana, kravattan cekete, masa örtüsünden anahtarlığa pek çok ürünün yapımında kullanılıyor. Ehram ustalarının bahar döneminde köy köy dolaşarak en iyi koyunun yününü topladıklarını ve alabalık suyunun olduğu köylerde bu yünleri tokaçlama sistemiyle yıkadıklarını belirten Taşbaşı, ehramın yolculuğunu şöyle anlattı: “Temizlenmiş yünün kaliteli kısmı ayrılarak tarama ve çirişleme işlemiyle ipler tezgâhta dokumaya hazır hale getirilir. Ehram esasında hanımefendiler için bir kimliktir. Beyaz Ehramı yeni gelinler yüzlerini kapatarak, bekâr kızlarımız ise açarak bürünür. Şekeri boz dediğimiz ehramı çocukları küçük olan kadınlar, Mor Ehram denilen kahverengi ehramı orta yaşın üstündeki annelerimiz, siyah ehramı ise eşi vefat eden kadınlar bürünür. Desen yoğunsa konak gelini, hafifse orta halli bir aile olduğu bilinir. Bu şekilde sokağa çıktığı zaman kadınların evli mi, bekâr mı, dul mu, çocuklu mu, zengin mi, fakir mi olduğu anlaşılırdı.”
HER DESENİN HİKÂYESİ AYRI
Sevinç ve üzüntü başta olmak üzere duygu durumlarını nakış nakış işleyen Erzurumlu kadınların kullandığı en yaygın desenlerin hikâyesini anlatan Taşbaşı, “Eltiler birbirlerini küsüp de bunu dillendiremedikleri zaman ‘elti eltiye küstü’ desenine bürünerek mesajını verir. Pirinç bulunamadığı dönemde ‘pirinç deni’ deseni işlenir. Avrupa’ya ilk kez giden bir adam, döndüğünde kolunda bir saatle geliyor ve köyde saati olan başka birisi yok. Annesi de hemen oturup ‘saat kordonu’ deseni işleyerek o ehrama bürünüyor. ‘Ceviz kanadı’ desenimiz bolluğu bereketi temsil eder. Elma şeleği desenimizin hikâyesi biraz acıklı. Kurtuluş Savaşı döneminde eşi askere gidip dönmeyen gözü yaşlı gelinine kayınpederi meşhur bir Erzurum türküsü olan ‘Hüma kuşu yükseklerden seslenir, yar koynunda bir çift suna beslenir, sen ağlama kirpiklerin ıslanır, ben ağlayım ki deli gönül uslanır’ şiirini yazar. Gelin hanım da bu türküye ithafen tezgâhın başına oturup bu deseni dokur” ifadelerini kullandı.
OSMANLI SARAYINA GİREN NADİDE KİLİM
Enstitünün bir diğer atölyesi olan bardız kilim dokumayla ilgili de bilgi veren Fatma Taşbaşı, şunları dile getirdi: “Bardız kiliminin en önemli özelliği, çift taraflı kullanılabilmesi. Kafkas düğüm tekniği ile dokunan kilimde renkler çok canlı ve aralarında boşluk yoktur. Hem bitkisel hem geometrik hem de figüratif bezemeleri bir arada bulunduran tek kilimdir. Ve Osmanlı sarayına giren nadide kilimlerden bir tanesidir.”
ŞEHRİN DÖRT BİR YANI SERGİ
25 Ağustos’a kadar devam edecek Erzurum Kültür Yolu Festivali’nde çok sayıda konser, sergi ve söyleşi yer alıyor. Başta Çifte Minareli ve Yakutiye medreseleri olmak üzere şehrin dört bir yanına yayılan sergilerden öne çıkanlar; Albayrak grubunun “Besmele-i Şerif” hat sergisi, Ebru sanatçısı Hikmet Barutçugil’in “Suyun Üstündeki Rüya: Kudüs” sergisi ve Hakan Yılmaz’ın Seyd Ahmet’le birlikte hazırladığı “Sonsuzluk Kapıları” isimli dijital sergi.