İSRAİL İLE BARIŞ YAPILABİLİR Mİ?
HAMAS: "Artık boş müzakerelere girmeyeceğiz" dedi. Katar'ın başkenti Doha'da yapılan ateşkes görüşmelerine HAMAS temsilci göndermediği halde İsrail temsilcilerini gönderdi. Peki, ateşkes görüşmelerini kimle yaptılar? HAMAS "artık boş müzakerelere girmeyeceğiz" dediği halde önümüzdeki hafta Doha'da ateşkes görüşmelerine devam edileceği açıklandı. Bunlar kimle ateşkes yapacaklar? Savaşan tarafı temsil etmeyen unsurların aldığı kararlar HAMAS’ı bağlayacak mı? HAMAS’ı kontrol eden unsurlar varsa ve bunlar esas karar mercii ise HAMAS kimdir?
İsrail ile barış yapılamayacağını, yapılsa bile sözünü tutmayacağını nereden biliyoruz? Daha önce Rahmetli Yaser ARAFAT ile yapılan Oslo ve devamındaki görüşmelerden! Hatırlanacağı üzere bu görüşmelerde Batı Şeria 3 bölgeye ayrılmıştı, A, B ve C bölgesi… A bölgesi tamamen Filistin Otoritesi'ne, B bölgesi Filistin Otoritesi ve İsrail'in ortak yönetimine ve C bölgesi de tamamen İsrail kontrolüne verildi.
Ramallah, Nablus, Cenin gibi büyük şehir merkezlerini içine alan A Bölgesi, Filistin Ulusal Yönetimi’nin otoritesi altındadır ve Batı Şeria’nın %17,2’sini oluşturmaktadır. Batı Şeria’nın %23,8’ini oluşturan B bölgesi, İsrail işgali altındadır ancak belediye hizmetleri ve mülki (sivil) idareden Filistin Yönetimi sorumludur. C bölgesi ise Batı Şeria topraklarının %59’unu oluşturur ve tamamen İsrail’in kontrolündedir. Oslo Anlaşması’nda B ve C bölgelerindeki kontrolün zaman içinde Filistin otoritesine devredileceği belirtilmiştir.
Bu karar hayata geçirilmediği gibi İsrail işgali daha geniş sınırlara yayılmıştır. Bugün, A ve B bölgeleri 200’ün üzerinde dışa kapalı yerleşim bölgesinden oluşmaktadır ve bu bölgeler arasındaki geçişleri İsrail kontrol etmektedir. Filistin’in kontrolündeki A bölgesi sık sık İsrail’in saldırılarına uğramaktadır. Burada da bağımsız bir Filistin yönetimi yoktur. İsrail’in mutlak kontrol sahibi olduğu C bölgesinin %70’inde Yahudi yerleşim alanları yer almaktadır ve bu bölgede Filistinlilere imar izni verilmemektedir. 31 Temmuz 2019’da dönemin Filistin Başbakanı Muhammed Iştiyye, İsrail’in Oslo Anlaşmalarını ihlal etmesi nedeniyle bundan sonra Batı Şeria topraklarının A, B ve C Bölgeleri olarak sınıflandırılmasının geçerliliğini yitirdiğini belirtmiştir.
Kısacası İsrail’in ne sözüne ne de taahhüdüne güvenilemez. İsrail’in esas amacı Filistin tarafından söz almak ve onları kendi amaçlarını gerçekleştirmeye zorlamak bundan sonra yapacağı hukuk dışı işlere haklılık gerekçesi kazandırmaktır. Buradaki hedef şudur; dünya kamuoyuna antlaşmalara uygun hareket ettiği izlenimi vererek Gazze’yi parça parça bitirmektir.
İsrail’in barış için ileri sürdüğü şartlara bakarsanız, savaşarak, katlederek erişemediği hedeflere yöneldiğini görürsünüz. Esir takası, Gazze’nin imarı vs teferruat konulardır. ABD’ni yöneten kibirli İsrail lobisi ve onun Ortadoğu’daki Genel Müdürü Netenyahu’da biliyor ki, HAMAS esirleri elinde tutmak istemiyor, tutmaktan da memnun değildir. Gene savaştan hemen sonra ABD’deki Faşist İsrail lobisi Gazze’nin imar edilmesi gerektiğini değerlendiriyor. Peki, İsrail açısından sorun nedir? Gazze nasıl kontrol edilebilir? Zamana yayarak HAMAS nasıl bitirilebilir? Direniş nasıl kırılabilir? İsrail sahada savaşarak kazanamadıklarını Yahudi kurnazlığı ile antlaşmalarla nasıl kazanabilir? Filistinli müzakereciler nasıl aldatılabilir? İsmail Haniye ve ekibinin devreden çıkartılmasıyla acemi bir müzakereci grubundan nasıl tavizler kopartılabilir? Anafikir budur.
İşin aslı şudur: İsrail ordusu savaşamıyor, askeri cepheden kaçıyor, Filistinli mücahitlerle karşılaşmaktan korkuyor, böyle bir ordu zafer kazanamaz! Şayet kara savaşlarını kazanamazsanız, sahaya hâkim olmazsanız, arazi zapt edip elde tutamazsınız! Bu durumda zafer kazandım diyemezsiniz. Bir tarihlerde ABD’de Vietnam’da bombalanmadık yer yer bırakmadı, ormanları yaktı, şehirleri yıktı, milyonlarca insanı öldürdü, silah üstünlüğünün çare olmadığını gördü, süngünün ucunda oturamadı, bıraktı kaçtı! Bu şartlarda İsrail’in böyle yapmaya muktedir olmadığı görülmektedir. İsrail’in hedefi savaşı uzatarak, katliamı yaygınlaştırarak halkı teslim olmaya zorlamak olduğu görülmektedir. Eskiden yapılan kale kuşatmalarında muhasaraya alınan kalenin teslim olması için bütün lojistik hatlar kesilir beklenirdi. Kaynakları tükenen halk iki şey yapabilirdi: 1. Teslim olmak, 2. Huruç harekâtı yaparak kuşatmayı yarmak. HAMAS’ın 7 Ekim harekâtı aslında 2. Şıkta belirtilen kuşatmanın yarması harekâtıdır.
İsrail şimdi gelmiş diyor ki; aşağıdaki haritada gösterildiği üzere koyu siyah çizgi ile gösterilen A ve B hatları işgalimde kalacak; kuzeyden, güneye geçiş hatlarını kontrol edeceğim, Gazze’yi ikiye böleceğim parça parça direnişi bitireceğim. B hattını kontrol ederek Refah sınır kapısını kapatacağım. Gazze’nin Mısır üzerinden nefes almasına son vereceğim.
Bir defa B hattını kontrol etmek ile ilgili görüşme Hamas ile yapılamaz. Bu hattın kontrolü Camp David Antlaşması ile Mısır’a verilmiştir. Bu antlaşma İsrail ile Mısır arasında yapılmıştır. Sınırın Gazze tarafında kalan kısmını Filistin halkı kontrol edecektir. Camp David Antlaşması’nı bozmak demek İsrail’in taahhütlerine güvenilemez demektir.
Şimdi İsrail’e şunu soruyoruz: Karadan bu alanlara sahip olup elde tutabiliyor musun? Hayır, daha önce ele geçirip direnişi bitirdim dediğin yerlerde oturabiliyor musun? Hayır, o zaman oturamadığın yerde ne bekliyorsun? Ben havada üstünüm halkı öldüre öldüre bitiririm. Gazze’yi çöle döndürürüm. Hamas’ı yenmeye lüzum yok!
Nitekim ABD’nin Yahudi Dışişleri Bakanı ve Netanyahu’nun emir eri Blinken; Telaviv’den ayrılırken dedi ki; bu barış için son şans: Yani kan dökmeye devam edeceğiz.
Netanyahu savaşarak kazanamadığı zaferi diplomasi yolu ile kazanmanın peşinde!
Hamas’a savaşmaktan ve düşmanın belini kırmaktan başka hareket sahası kalmıyor! Kim bu şartlar altında antlaşmaya imza koyarsa İsrail ajanıdır.