Tarımsal zenginliklerimizi markalaştırmak önemli
Ramazan Bingöl
Anadolu toprakları, binlerce yıllık medeniyetlerin beşiği olmanın yanı sıra, dünyanın en zengin tarım bölgelerinden biri olma özelliğini de taşıyor. Bu topraklarda yetişen ürünlerin lezzeti, doğallığı ve bozulmamış genetik mirası, bizi dünyadaki birçok yerden çok daha iyi bir konuma getiriyor. Ancak bu kıymetli mirasın tüm dünyaya tanıtılması ve hak ettiği değeri bulması için hala yapmamız gereken çok iş var. Birecik patlıcanının başarı hikayesi, bu yolda atılmış önemli bir adım olarak karşımızda duruyor.
Anadolu, gerçekten de “dünyanın hububat ambarı” unvanını fazlasıyla hak ediyor. Bu topraklarda yetişen 11 bin 200 bitki çeşidinin 3 bin 600’ü endemik, yani sadece Anadolu’ya özgü. Dünyada yalnızca Anadolu’da yetişen bu bitkiler, bu toprakların ne denli verimli ve eşsiz olduğunun en somut göstergesi. Örneğin, Belçika’da sadece 1 çeşit endemik bitki bulunurken, Avrupa’daki tüm ülkelerde kayıt altına alınmış endemik bitki türlerinin toplamı 2 bin 750 civarındayken, Türkiye tek başına bu rakamı geride bırakıyor. Bu muazzam zenginlik, yaklaşık 20 bin yıldır kazanların kaynadığı, aşların piştiği Anadolu mutfağına da doğal olarak yansımış durumda. Cennet vatanımızın her köyü, her kasabası, her mezrasında, kendine has mutfaklar ve bu mutfaklardan çıkan sayısız yemek var.
Türkiye’nin keşfedilmeyi bekleyen hazineleri
Türkiye, coğrafi işaretli ürünler açısından dünyada en çok tescile sahip ülke unvanını gururla taşıyor. Ancak bu gurur verici zenginlik, yalnızca tescillenmiş ürünlerle sınırlı değil; ülkemizin bağrında yatan daha nice saklı hazinelerimiz var. Bunlar, çoğu zaman yalnızca yetiştiği bölgenin insanları tarafından bilinen, dış dünyaya açılma fırsatı bulamamış, fark edilmemiş değerlerdir. Oysa bu hazineler hem ulusal gururumuz hem de ekonomik bir güç olarak tek tek gün yüzüne çıkarılmayı ve hak ettikleri şekilde tanıtılmayı bekliyor.
Son yıllarda, bu ürünlerin tescillenmesi konusunda önemli adımlar atıldı ve farkındalıklar arttı. Ancak, Türk mutfağının ve Türkiye’nin tarımsal hazinelerinin zenginliği göz önüne alındığında, bu gelişmeler henüz yeterli seviyeye ulaşmış değil. Ülkemizin dört bir yanına dağılmış bu eşsiz ürünlerin her biri, hak ettiği değeri bulmak ve dünya sahnesine çıkmak için daha fazla tanıtıma ve desteğe ihtiyaç duyuyor.
Mütevazı bir patlıcandan ulusal markaya: Birecik patlıcanın zaferi
Son dönemde adından sıkça söz ettiren Birecik patlıcanı, coğrafi işaretle tescillenmiş
hazinelerimizden sadece biri. Evet, tescil edildi edilmesine, ama bu eşsiz patlıcandan birkaç yıl öncesine kadar Birecik ve çevre bölgeler dışında pek kimsenin haberi yoktu. Bu durumu değiştirmek ve doğduğum topraklara olan vefa borcumu ödemek adına, dünyanın en lezzetli patlıcanını önce ülkemize, ardından tüm dünyaya tanıtmayı kendime bir görev edindim.
Bu hedef doğrultusunda büyük bir özveriyle çalıştım; sosyal medya platformlarımda, televizyon programlarında, röportajlarda, köşe yazılarımda, Türes başkanı olarak tüm restoran ve lokantalarla gerçekleştirdiğim istişarelerde, birebir sohbetlerimde, yani elime geçen her fırsatta bu muhteşem değeri anlatmaya ve sürekli gündemde tutmaya gayret ettim. Hatta Sayın Cumhurbaşkanımıza Birecik patlıcan kebabını bizzat ikram etme onuruna da eriştim.
Birecik patlıcanını dünyaya tanıtan adam
Kimi zaman “Artık yeter, patlıcandan bahsetme!” diyenler oldu, ama ben yılmadım. Çünkü bu eşsiz lezzetin hak ettiği değeri bulması ve Türkiye’nin dört bir yanında tanınması gerektiğine yürekten inanıyordum. Peki, sonunda ne oldu? Birecik patlıcanı, artık tüm Türkiye’de tanınır hale geldi ve ülkenin en prestijli restoranlarının menülerinde yerini aldı.
Bu konuda gerçekten mütevazı olamayacağım; Birecik patlıcanını tüm Türkiye’ye tanıtabilmiş olmanın gururunu yaşıyorum ve bana yakıştırılan “Birecik patlıcanını dünyaya tanıtan adam” unvanıyla da gurur duyuyorum. Birecik patlıcanı zafere ulaşırken, bu yolda bana destek olan tüm Birecikli hemşerilerime yürekten teşekkür ediyorum. Hep birlikte daha nice başarı hikayeleri yazmak dileğiyle…
Bir ürün bir kişinin gücüyle nasıl marka olabilir?
Bu süreç bana şunu öğretti: Bir kişi, bir şehrin, hatta bir ürünün dünya markası haline gelmesine öncülük edebilir. Eğer ben, Ramazan Bingöl olarak, daha önce Birecik ve çevresindeki bölgeler dışında pek bilinmeyen Birecik patlıcanını tüm Türkiye’ye tanıtabilmişsem, başkaları da cennet vatanımızın henüz keşfedilmemiş, kendi bölgesinden başka kimsenin haberdar olmadığı sayısız değerli ürününü tanıtabilir. Bir şehrin veya bir ürünün tanıtımı için tek bir kişinin kararlılığı ve inancı bile yeterli olabilir.
Birecik patlıcanının bu başarı hikayesi, ülkemizin diğer tüm coğrafi işaretli ürünlerine ve zengin kaynaklarına ilham olmalıdır.