World News

RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI: KIRMIZI ÇİZGİLER, UZLAŞMAZ TALEPLER VE BARIŞIN ZORLUKLARI

Giriş

Ukrayna-Rusya Savaşı -her ne kadar Ruslar bunu bir savaş olarak görmeyip Özel Askeri Operasyon şeklinde nitelendirseler de-, 2014 yılında Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesiyle başlamış, 2022 yılında Rusya’nın Ukrayna topraklarına geniş çaplı operasyon ve de facto işgaliyle yeni bir boyut kazanmıştır. Bu çatışma, iki ülkenin siyasi ve askeri dinamiklerini yeniden şekillendirmenin ötesinde, küresel güvenlik mimarisine, enerji piyasalarına ve uluslararası hukukun temel ilkelerine yönelik meydan okumalarla doludur. Dolayısıyla, barış yanlısı kesimler için potansiyel küresel çatışmanın odak merkezi olan bu çatışmayı sona erdirme bugün küresel dünya için en hayati gerçeklik olarak karşımızdadır. Savaşı durdurma adına iki ülkenin güvenlik kaygılarına odaklanmak ve barış için öne sürdükleri talepleri incelemek iki ülkeyi anlama adına önemlidir.

Ukrayna, bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü savunma mücadelesinde, Batı ile entegrasyonunu güçlendirmeye çalışırken, Rusya, hem bölgesel, hem de küresel düzeyde “yakın çevre” doktrini kapsamında nüfuz alanını korumayı hedeflemektedir. Savaşın başlangıcından itibaren iki ülkenin öne sürdüğü takvimlerin hiçbiri hayata geçmemiş ve ne Ukrayna, ne de Rusya savaştan şu ana kadar istediği başarıya ulaşamamıştır. Elbette Rusya’nın Ukrayna topraklarında işgal ettiği topraklar bir kazanım olarak görülse de, Rus Ordusu’nun ağır kayıpları, savaşın uzaması ve ordu kademesindeki yorgunluk, Rusya’nın askeri kapasitesi ele alındığında bir kazanımdan öte hayal kırıklığı olarak görülmektedir.

Savaşın ekonomik ve insani maliyetleri her iki taraf için de ağırdır. Ukrayna’da altyapı hasarının boyutu milyarlarca doları bulmuş, şehirler ve köyler savaşın yıkıcı etkileriyle harabeye dönmüştür. Sivil kayıpların yanı sıra, milyonlarca Ukraynalı mülteci statüsüyle Avrupa ülkelerine göç etmek zorunda kalmıştır. Bu durum, Ukrayna’nın toplumsal yapısını ve ekonomik üretim kapasitesini ciddi şekilde zayıflatmıştır. Rusya ise, uluslararası yaptırımların olumsuz etkileriyle mücadele etmektedir. Enerji ihracatına bağımlı olan Rus ekonomisi, Batı’nın petrol ve doğalgaz ithalatına uyguladığı kısıtlamalar nedeniyle ciddi gelir kaybı yaşamaktadır. Bununla birlikte, yaptırımları aşmak için alternatif ticaret yolları arayışına giren Rusya, Çin ve Hindistan gibi ülkelerle enerji iş birliklerini güçlendirmiştir. Ancak bu ortaklıklar ekonomik kayıpları telafi etmekte yetersiz kalmaktadır. Dolayısıyla, rasyonel ve reel politikalar kapsamında baktığımızda iki ülke için de barış tek çıkış yoldur.

Bu makale, savaşın mevcut durumunu, tarafların taleplerini ve uluslararası aktörlerin bu çatışmadaki rollerini değerlendirerek, olası barış senaryolarını incelemektedir.

Savaşın Mevcut Durumu

2024 yılı itibarıyla Ukrayna ile Rusya arasındaki savaş, stratejik üstünlüğün sürekli el değiştirdiği ve çatışmaların yoğunlaşarak devam ettiği bir aşamaya ulaşmıştır. Donetsk, Luhansk, Zaporijya ve Herson gibi Ukrayna’nın doğu ve güney bölgeleri, savaşın odak noktası olmayı sürdürmektedir. Öte yandan, Kursk, Voronej, Belgorod ve Rostov-na-Donu gibi Rusya’nın batı bölgeleri, savaşın doğrudan etkisi altında kalan diğer önemli cepheler olarak öne çıkmaktadır. Bu bölgeler, yalnızca askeri manevraların değil, aynı zamanda psikolojik ve lojistik stratejilerin de savaşın gidişatını belirleyen unsurlar haline geldiğini göstermektedir.

Ukrayna, Batı’dan sağladığı ileri teknoloji silah sistemleri ve istihbarat desteği ile karşı taarruzlarına 2024 yılında hız kazandırmıştır. HIMARS ve ATACMS füze sistemlerinin yanı sıra Leopard tankları ve diğer modern ekipmanlar, Ukrayna Ordusu’nun hareket kabiliyetini arttırmış ve özellikle kara savaşlarında taktik üstünlük sağlamıştır. Ancak bu desteklere rağmen Ukrayna’nın ilerleyişi beklenenden yavaş olmaktadır. Bu durum, Rusya’nın inşa ettiği derin savunma hatları ve geniş askeri kaynaklarının savaşı uzatma stratejisiyle ilişkilendirilebilir.

Ukrayna Ordusu, 2024 Ağustos ayında Rusya’nın güney bölgelerine yönelik geniş çaplı bir kara saldırısı düzenlemiş ve Kursk bölgesindeki kırsal alanlarda kısa süreli bir hakimiyet sağlamıştır. Ancak bu saldırıların ardından Rusya’nın kuzey cephelerini güçlendirdiği ve özellikle Kuzey Kore ile yapılan askeri anlaşmalar kapsamında bu bölgelere asker sevk ettiği görülmüştür. Rus kaynaklarına göre, Ukrayna Ordusu doğu cephelerinden bazı birliklerini kuzey hattına kaydırırken, Batı’dan sağlanan teknolojik imkanlarla bu harekâtı desteklemiştir. Bu durum, Rusya’nın doğu bölgelerinde boşalan Ukrayna hatlarına yönelik hazırlıklarını hızlandırmasını tetiklemiştir.

Rusya, işgal altındaki bölgelerde kontrolü pekiştirmek adına askeri altyapısını genişletmekte ve paralı asker gruplarını devreye sokarak insan gücünü artırmaya çalışmaktadır. Özellikle Wagner Grubu’nun yanı sıra Kuzey Kore’den gelen askerlerin çatışma alanına dahil edilmesi, savaşın yalnızca bölgesel bir çatışma olmaktan çıkarak uluslararası bir boyut kazandığını göstermektedir. Ayrıca, Rus Ordusu’nun Ukrayna’nın enerji altyapısına yönelik hava saldırıları, savaşın yalnızca askeri düzlemde değil, sivil direnci kırmayı amaçlayan psikolojik bir boyuta da sahip olduğunu ortaya koymaktadır.

Putin yönetimi, Batı’nın Ukrayna’ya sağladığı desteği dengelemek amacıyla yeni nesil silah sistemlerini tanıtmıştır. Bunlardan biri olan Oreshnik orta menzilli füze sistemi, Ukrayna’nın sanayi tesislerini hedef alırken Avrupa ülkeleri için potansiyel bir tehdit olarak lanse edilmiştir. Rus askeri yetkililere göre, Oreshnik sistemi, stratejik caydırıcılık anlamında önemli bir araç olarak Kremlin’in elini güçlendirmektedir.

ABD ve Avrupa Birliği, Ukrayna’ya sağladıkları ekonomik ve askeri yardımlarla savaşın seyrinde belirleyici bir rol oynamaktadır. Özellikle ABD’nin sağladığı ATACMS füzeleri, Ukrayna’nın Rusya’nın güneybatısındaki askeri hedefleri vurmasını sağlamış ve Rusya’nın tepkisini çekmiştir. Ancak, Batılı ülkelerde ekonomik baskılar ve savaşın getirdiği kamuoyu yorgunluğu, bu desteğin sürdürülebilirliğini sorgulatmaktadır.

Şu an itibarıyla Ukrayna-Rusya Savaşı, tarafların askeri kapasite ve psikolojik üstünlük yarışının sürdüğü, ancak net bir stratejik dengenin sağlanamadığı bir çatışma alanı olarak tanımlanabilir. Ukrayna, Batı’dan aldığı desteği etkin şekilde kullanarak askeri pozisyonunu güçlendirmeye çalışırken, Rusya savunma hatlarını derinleştirmekte ve savaşı uzatarak Ukrayna üzerinde bir yıpratma etkisi yaratmayı hedeflemektedir. Bununla birlikte, savaşın gidişatı, yalnızca askeri hamlelerle değil, aynı zamanda uluslararası toplumun müdahale ve tepkileriyle de şekillenmektedir. Bu bağlamda, Ukrayna’nın Batı’dan aldığı destek ile Rusya’nın uluslararası işbirlikleri arasında süregelen denge, savaşın gelecekteki yönelimi üzerinde belirleyici olacaktır.

Ukrayna’nın Talepleri

Ukrayna, devam eden savaşı sona erdirmek ve gelecekte benzer bir tehditle karşılaşmamak adına kapsamlı ve stratejik taleplerle uluslararası kamuoyunun karşısına çıkmaktadır. Bu taleplerin temelinde, NATO’ya tam üyelik ve uluslararası güvenlik garantilerinin sağlanması yer almaktadır. Ukrayna’nın resmi açıklamalarında, 1994 yılında imzalanan Budapeşte Memorandumu’na yönelik eleştiriler belirgin bir yer tutmaktadır. Bu memorandum, Ukrayna’nın nükleer silahlarından vazgeçmesine karşın, toprak bütünlüğü ve egemenliğinin uluslararası düzeyde garanti altına alınmasını öngörmekteydi. Ancak Rusya’nın Kırım’ı 2014 yılında ilhak etmesi ve 2022 yılında geniş çaplı bir saldırı başlatması, bu garantilerin yetersizliğini dramatik bir şekilde ortaya koymuştur. Ukrayna, Memorandum’u bir “kısa görüşlülük anıtı” olarak nitelendirerek, gelecekte güvenliğini garanti altına almak için NATO üyeliğinin şart olduğunu savunmaktadır.

NATO üyeliği, Ukrayna açısından yalnızca bir savunma stratejisi değil, aynı zamanda Batı dünyasıyla olan entegrasyonunun bir simgesi olarak da görülmektedir. Ukrayna, bu üyeliğin yalnızca bir savunma mekanizması sağlamakla kalmayıp, Rusya’nın gelecekteki saldırganlığını önleyecek bir caydırıcılık unsuru olduğuna inanmaktadır. Bu bağlamda, Ukrayna hükümeti, savaşın sona erdirilmesi ve işgal altındaki toprakların tamamen geri alınması gibi önceliklerini açıkça dile getirmektedir. Kırım, Donetsk, Luhansk, Zaporijya ve Herson bölgelerindeki Rus varlığı Ukrayna açısından kabul edilemez bir durum olarak tanımlanmakta ve bu bölgelerin kontrolünün sağlanması, barış görüşmelerine katılmanın ön koşulu olarak ifade edilmektedir.

Ukrayna, barış görüşmelerinde yalnızca askeri değil, aynı zamanda ekonomik ve siyasi taleplerini de gündeme getirmektedir. Batı’dan sağlanan askeri yardımın yanı sıra, savaş sonrası yeniden yapılanma süreci için uluslararası toplumun aktif desteğini talep etmektedir. Ukrayna’nın savaş sonrası stratejik hedefleri arasında, altyapının yeniden inşası, ekonomik kalkınmanın hızlandırılması ve siyasi reformların hayata geçirilmesi bulunmaktadır. Bu hedeflerin gerçekleştirilmesi, yalnızca Ukrayna’nın iç istikrarını değil, aynı zamanda bölgesel güvenlik yapısını da etkileyebilecek bir potansiyele sahiptir.

Ukrayna’nın barış görüşmelerine katılma koşulları, yalnızca topraklarının geri alınmasıyla sınırlı değildir. Ukrayna, Rusya’nın gelecekteki tehditlerini engellemek adına kapsamlı uluslararası güvenlik garantilerinin sağlanmasını da istemektedir. Bu kapsamda, Batılı müttefiklerden gelen uzun vadeli savunma taahhütleri ve ekonomik yaptırımların sürdürülmesi önemli bir yer tutmaktadır. Ukrayna’nın bu taleplerine paralel olarak, savaşın hukuki ve ahlaki sorumluluğunu Rusya’ya yükleme girişimleri de dikkat çekmektedir. Özellikle savaş sırasında işlenen savaş suçlarının uluslararası mahkemelerde yargılanması ve Rusya’nın Ukrayna’ya savaş tazminatı ödemesi gibi talepler, Ukrayna’nın barış stratejisinde önemli bir rol oynamaktadır.

Rusya’nın Talepleri

Rusya’nın talepleri ise, savaşın başladığı ilk günden itibaren bölgesel nüfuzunu arttırma ve Ukrayna üzerindeki siyasi kontrolünü yeniden tesis etme hedefleriyle şekillenmiştir. Kremlin, Ukrayna’nın NATO’ya üyelik girişimlerinden tamamen vazgeçmesini, barış görüşmelerinin ön koşulu olarak sunmaktadır. Bu tutum, Rusya’nın NATO’yu bir tehdit olarak algılamasından kaynaklanmaktadır. Rusya, NATO’nun doğuya doğru genişlemesini kendi ulusal güvenliğine yönelik ciddi bir tehdit olarak görmektedir ve bu algı, Ukrayna ile olan çatışmanın temelinde yatan faktörlerden biridir.

Rusya’nın talepleri, yalnızca Ukrayna’nın NATO üyeliğiyle sınırlı değildir. Kremlin, Donetsk ve Luhansk bölgelerindeki sözde bağımsız yönetimlerin uluslararası düzeyde tanınmasını istemektedir. Bu bölgeler, Rusya tarafından “halk cumhuriyetleri” olarak adlandırılmakta ve Kremlin, bu bölgeleri kendi nüfuz alanında tutmayı amaçlamaktadır. Ayrıca, Rusya’nın Kırım üzerindeki kontrolünün uluslararası toplum tarafından tanınması, Moskova’nın diplomatik önceliklerinden biridir. Bu talepler, yalnızca Rusya’nın bölgesel çıkarlarını koruma çabası değil, aynı zamanda Ukrayna’nın Batı ile olan bağlarını koparma stratejisinin bir parçası olarak görülmektedir.

Rusya’nın diplomatik müzakerelerdeki bir diğer önceliği, Batı tarafından uygulanan ekonomik yaptırımların kaldırılmasıdır. Moskova, bu yaptırımların Rus ekonomisi üzerinde ciddi bir baskı oluşturduğunu kabul etmekle birlikte, yaptırımların Batı dünyasındaki ekonomik maliyetlerine de dikkat çekmektedir. Kremlin, bu maliyetleri kullanarak Batı’yı bölmeyi ve yaptırımları gevşetmeyi amaçlamaktadır. Rusya’nın barış görüşmelerine katılma koşulları, büyük ölçüde uluslararası toplumun tepkilerine ve savaşın sahadaki durumuna bağlıdır. Kremlin, barış görüşmelerinde güçlü bir pozisyonda olabilmek adına, işgal altındaki bölgelerdeki askeri varlığını pekiştirmekte ve diplomatik müzakerelerde elini güçlendirecek adımlar atmaktadır.

Barış Mümkün Mü?

Ukrayna ve Rusya’nın barış şartları ve talepleri birbirine tamamen zıttır ve bu durum, diplomatik müzakereleri başlamadan zorlaştırmaktadır. Ukrayna, toprak bütünlüğünü yeniden tesis etmek, işgal altındaki bölgeleri geri almak ve NATO üyeliğiyle gelecekteki güvenliğini garanti altına almak istemektedir. Buna karşın, Rusya da, NATO genişlemesini doğrudan ulusal güvenliğine bir tehdit olarak görüp Ukrayna’nın Batı ile entegrasyon çabalarını engellemek istemektedir. Bu zıtlık, özellikle Kırım ve Donbas üzerindeki egemenlik konularında derinleşmektedir. Ukrayna, bu bölgeleri egemen topraklarının ayrılmaz bir parçası olarak görürken, Rusya hem bu bölgelerin kontrolünü elinde tutmak, hem de uluslararası düzeyde bu kontrolü meşrulaştırmak istemektedir. Bu tür temel çelişkiler, tarafların herhangi bir ortak zeminde buluşmasını oldukça zorlaştırmaktadır.

Barışın sağlanabilmesi için yalnızca Ukrayna ve Rusya’nın taleplerinde değil, aynı zamanda uluslararası güç dengelerinde de bir uyum sağlanması gerekmektedir. Batı dünyası, özellikle ABD ve Avrupa Birliği (AB), Ukrayna’ya güçlü bir şekilde destek vermektedir. NATO’nun doğuya genişleme stratejisi, Ukrayna’nın talep ettiği güvenlik garantileriyle örtüşmektedir. Ancak bu durum, Rusya’nın kırmızı çizgilerini ihlal etmektedir.

Bu bağlamda, Batı’nın Ukrayna’ya verdiği desteğin sürekliliği ve Rusya üzerindeki ekonomik yaptırımların etkisi, çatışmanın süresini ve doğasını belirleyen kritik faktörlerdir. Bir barış anlaşması mümkün olacaksa, uluslararası toplumun özellikle arabuluculuk ve garantörlük rolü üstlenmesi gerekecektir. Türkiye gibi taraflarla ilişkilerini dengeleyen ülkelerin ara bulucu rol oynama potansiyeli bulunmaktadır, ancak bu da tarafların taleplerindeki uzlaşmazlık nedeniyle karmaşıktır.

Barışın mümkün olabilmesi, tarafların taleplerindeki esnekliğe bağlıdır. Örneğin:

Ukrayna için: NATO üyeliği yerine, NATO benzeri garantiler sağlayan alternatif bir güvenlik mekanizması kabul edilebilir mi? Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne ilişkin taleplerinden ödün vermesi, hem iç politikada, hem de uluslararası alanda büyük bir prestij kaybına yol açacağı için bu durum zor görünmektedir. Ancak Donbas gibi bölgelerde genişletilmiş özerklik veya özel statü önerileri, bazı uzmanlar tarafından tartışılmaktadır.

Rusya için: Rusya’nın ekonomik yaptırımların kaldırılması ve Batı ile ticari ilişkilerin yeniden kurulması gibi daha somut çıkarları, Moskova’nın taleplerinde kısmi bir esneklik yaratabilir. Ancak Kırım ve Donbas üzerindeki kontrolünden vazgeçmesi, Kremlin’in ulusal çıkarlarına ve iç politikadaki prestijine zarar vereceği için gerçekçi görülmemektedir.

Ayrıca hem Ukrayna, hem de Rusya açısından savaşın devam etmesinin maliyeti önemli bir faktördür. Ukrayna, savaşın insan kaybı ve altyapı yıkımı açısından bedelini ağır şekilde ödemektedir. Ancak Batı desteğiyle bu maliyetleri karşılayabilir durumda olduğundan, Ukrayna için savaşın devamı daha az tercih edilmez bir senaryo olarak değerlendirilebilir.

Rusya açısından ise, ekonomik yaptırımların ve uluslararası izolasyonun maliyeti giderek artmaktadır. İç politikada savaşın halk üzerindeki etkileri ve muhalif seslerin bastırılmasına yönelik çabalar, Kremlin’in manevra alanını daraltabilir. Eğer savaşın maliyeti Moskova’nın çıkarlarını aşmaya başlarsa, Rusya daha uzlaşmacı bir tutum benimseyebilir.

Tarafların taleplerine ve mevcut uluslararası bağlama bakıldığında, yakın vadede barış sağlanması oldukça zordur. Ancak bu, tamamen imkansız olduğu anlamına gelmez. Kişisel kanaat ve çalışmalarıma göre barışın mümkün olabilmesi şu şartlar elzemdir:

1. NATO veya benzeri bir mekanizma üzerinden Ukrayna’nın güvenliği sağlanabilir. Ancak bu mekanizma, Rusya’yı provoke etmeyecek şekilde tasarlanmalıdır. Ukrayna zaten bugün fiilen NATO üyesi bir ülke gibi hareket etmektedir. Üyelik kapsamının dışında tutularak destek devam etmeli, Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne ilişkin garantiler sağlanmalıdır.

2. Taraflar, özellikle Donbas gibi bölgelerde geçici çözümler üzerinde anlaşabilir. Bu çözümler, tarafların taleplerini tamamen karşılamasa da bir çatışmasızlık ortamı yaratabilir. Özellikle bu bölgede Rusya-Ukrayna arasında arabuluculuk potansiyeline sahip ve iki ülkenin siyasi dinamiklerini iyi bilen siyasi liderler görev alabilirler ve bu gölgeyi yönetme adına bazı politikalar geliştirebilirler.

3. Yaptırımların yarattığı baskı şu an Rusya’da ciddi anlamda hissedilmeye başlandı. Batı’da bu yaptırımlara karşı esneklik sağlanabilir ve özellikle enerji ihracatı anlamında Rusya’ya imkânlar sağlanabilir. Bu durumda Rusya hem ekonomisini toparlama anlamında, hem de savaşın yarattığı ağır maliyeti giderme adına savaş halinden bir süre uzaklaşabilir.

Sonuç olarak, tarafların taleplerinde ciddi değişiklikler olmadan veya uluslararası toplumun daha etkin bir arabuluculuk rolü üstlenmeden barışın sağlanması oldukça zordur. Ancak, savaşın maliyeti arttıkça ve taraflar için “kabul edilebilir bir mağlubiyet” stratejisi gündeme geldikçe barış olasılığı artabilir. Bu durum, tarafların yalnızca bir kazanan veya kaybeden aramaktan ziyade, karşılıklı zararları en aza indirme amacı güttüğü bir senaryo ile mümkün olabilir.

Sonuç ve Değerlendirme

Ukrayna-Rusya Savaşı, yalnızca iki ülke arasında cereyan eden bir çatışma olmaktan öte, küresel ölçekte siyasi, askeri ve ekonomik dengeleri sarsan çok boyutlu bir krizdir. Bu savaş, devlet egemenliği, toprak bütünlüğü, kolektif güvenlik anlayışı ve uluslararası hukukun geçerliliği gibi temel kavramların tekrar sorgulanmasına yol açmıştır. İki tarafın taleplerindeki derin uzlaşmazlıklar, bu krizin yakın bir gelecekte çözüme ulaşmasını zorlaştırmakla birlikte, savaşın maliyetlerinin giderek artması ve uluslararası toplumun arabuluculuk çabalarının yoğunlaşması, barış için bazı fırsat pencereleri sunmaktadır.

Ukrayna için, savaşı sona erdirmek yalnızca bir askeri zafer veya işgal altındaki toprakların geri alınması değil, aynı zamanda ulusal kimliğin ve bağımsızlığın muhafazası anlamına gelmektedir. Ancak, Ukrayna’nın talepleri arasındaki NATO üyeliği ve Rusya’nın işgal ettiği topraklardan tamamen çekilmesi gibi hedefler, Rusya açısından “kabul edilemez” kırmızı çizgiler olarak değerlendirilmektedir. Ukrayna’nın Batı’dan aldığı güçlü desteğe rağmen bu hedeflere ulaşması sahadaki gerçeklikler ve uluslararası güç dengeleri ışığında büyük zorluklar barındırmaktadır. Ukrayna, Batı’nın desteğini sürdürebilir kılmak adına yalnızca askeri değil, aynı zamanda ekonomik ve politik reformlarını hızlandırmak zorundadır.

Rusya açısından bakıldığında ise, savaş, Putin yönetimi için yalnızca Ukrayna üzerinde nüfuz kazanma hedefi değil, aynı zamanda Rusya’nın uluslararası sistemdeki gücünü ve pozisyonunu yeniden tanımlama girişimidir. Ancak, Kremlin’in uzun vadede bu savaşı sürdürebilme kapasitesi hem iç politikadaki istikrar, hem de ekonomik yaptırımların etkileri bağlamında tartışmalıdır. Batı’nın yaptırımları nedeniyle küresel pazarlardan izole olan Rusya, Çin ve Hindistan gibi ülkelerle alternatif ortaklıklar geliştirse de bu ilişkilerin ekonomik kayıpları tamamen telafi etmediği açıktır. Bu nedenle, Rusya için barışın maliyeti, savaşı devam ettirmenin maliyetinden daha düşük bir noktaya geldiğinde Moskova’nın daha esnek bir tutum sergilemesi olasıdır.

Barışın sağlanması, yalnızca iki tarafın askeri ve siyasi taleplerindeki değişikliklerle mümkün olmayacaktır. Küresel aktörlerin bu çatışmadaki rolü de son derece kritiktir. Batılı ülkeler, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ve güvenliğini savunurken, savaşın yarattığı ekonomik yük ve kamuoyundaki “savaş yorgunluğu” nedeniyle bu desteğin sürdürülebilirliği sorgulanmaktadır. Ancak barışın sağlanabilmesi için tarafların “kabul edilebilir mağlubiyet” anlayışını benimsemesi gerekmektedir. Ukrayna için, bu, işgal altındaki toprakların tamamını geri almak yerine, belli bölgelerde geçici veya kalıcı bir statüko yaratmak olabilir. Rusya açısından ise, bu, Ukrayna’nın NATO üyeliğinden feragat etmesi ve Batı ile ekonomik yaptırımların hafifletilmesi karşılığında işgal ettiği bölgelerdeki varlığını sembolik düzeyde sınırlandırmak şeklinde yorumlanabilir. Öte yandan, bu tür bir uzlaşının ulusal kimlik, egemenlik ve halk desteği gibi konularda yaratacağı olumsuz etkiler de göz önünde bulundurulmalıdır.

Barışın sağlanamaması durumunda, savaşın insani, ekonomik ve çevresel maliyetlerinin yalnızca taraflarla sınırlı kalmayacağı, küresel güvenlik ve ekonomik istikrar açısından da daha büyük sorunlara yol açacağı açıktır. Bu bağlamda, uluslararası toplumun barışı yalnızca ahlaki bir sorumluluk olarak değil, bir zorunluluk olarak görmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak, Ukrayna-Rusya Savaşı, tarafların kazanımlarını maksimuma çıkarmaya çalıştığı ancak sürekli artan maliyetler nedeniyle bir çıkmaz haline dönüşmüştür. Tarafların taleplerindeki katılık ve uluslararası aktörlerin mevcut pozisyonlarını değiştirmemesi, çatışmanın uzamasına neden olmaktadır. Ancak, savaşın getirdiği ekonomik ve insani yükler arttıkça, tarafların birbirine yakınlaşma olasılığı artabilir. Barış, bu bağlamda yalnızca askeri bir çözüm değil, uluslararası toplumun uzun vadeli siyasi ve ekonomik bir kararlılıkla desteklemesi gereken bir süreç olacaktır. Bu süreçte, tarafların “tam zafer” hayalinden vazgeçip, karşılıklı zararları minimize etmeyi hedeflemesi elzemdir. Savaşın ancak bu şekilde, sürdürülebilir bir barış ortamına evrilmesi mümkün hale gelebilir.

Sadık ARPACI

Uluslararası İlişkiler, Rusya Uzmanı

Читайте на 123ru.net