Yazılı eserler ölümsüz
Kronik Çocuk, yeni serisi Yeraltı Sırları’yla meraklı kâşifleri tarihte bir yolculuğa davet ediyor! Demet Ekmekçioğlu’nun kaleme aldığı Kronik Çocuk etiketiyle yayımlanan Yeraltı Sırları serisi, Deniz Avcıer’in çizimleriyle hayat buluyor. Serinin ilk kitabı Son Tablet, yaz tatilinde arkeolojinin inceliklerini öğrendikten sonra hayatı değişen Doğa’nın maceralarını konu ediniyor. Teyzesi ve kuzeni Eylül’le eğlenceli bir tatil planı yapan Doğa, beklenmedik bir anda hiç bilmediği bir dünyaya adım atıyor. Arkeolojik kazı alanında bulunan gizemli bir tablet, solak olduğu için yazı yazmaktan nefret eden Doğa’ya yepyeni bir bakış açısı kazandırıyor. Doğa, hem eskiçağlardaki insanların yaşantısına dair yeni bilgiler öğrenirken hem de kendini keşfettiği keyifli bir yolculuğa çıkıyor. Ekmekçioğlu kitabının konuştuk.
Yazının tarih içindeki serüveni beni oldukça heyecanlandırıyor
Demet Ekmekçioğlu, Ankara Üniversitesi Arkeoloji bölümü mezunu. “Üniversite yıllarından beri yazının tarihi konusu beni hep kendine çekmiştir” diyen Ekmekçioğlu, “2002 yılında Türkçede yayınlanan ve görür görmez hemen alıp okuduğum bir kitabım var. ‘Yazı İnsanlığın Belleği.’ Zaman zaman açıp okuduğum bir kitaptı ama uzun zamandır elime almamıştım. Bir gün kitaplıktan aynı hikâyedeki gibi önüme düşüverdi. Rafa öylece koyuverdim. Ertesi gün odaya girdiğimde, çok ilginçtir, birdenbire tekrar önüme düşüverdi. Bu sefer elime alıp koltuğuma oturdum. Sayfalarını karıştırmaya başladım. Altını çizdiğim satırları okudum. Günümüzden yirmi bin yıl önce Fransa’da Lascaux Mağarası’nda insanlığın ilk resimleri çizilmiş. İnsanın kendini ifade etme ihtiyacı bu resimlerin çizilmesini sağlamış. Oldukça alçakgönüllü bir başlangıç. Sonrasında, mağara resimlerinden yaklaşık on yedi bin yıl sonra Sümerler ilk kez yazıyı kullanıyor. İnsan belleğine yardımcı olması için icat edilen yazı, çiviyazısından hiyeroglife zaman içinde farklı biçimlerde karşımıza çıkıyor. Artık kendimizi emojilerle anlatma noktasına geldik. Yazının tarih içindeki serüveni beni oldukça heyecanlandırıyor. İşte tam da bu nedenle, kitabın önüme düşmesi de bir işaret diye düşünerek, Son Tablet’i yazmak istedim. Geçmişten günümüze uzanırken, yazının hayatımızdaki yerini hikâyenin odak noktasına aldım. Yeraltındaki sırları gün yüzüne çıkarttığımız maceralı bir hikâye oldu” ifadelerini kullanıyor.
Çocukların her okuduğu kitabı seveceği yanılgısına kapılmamamız gerekir
“Teknolojinin gelişimi, zamanın hızlı akışı, sabırsızlık bizi yazıdan uzaklaştırıyor diye düşünüyorum” ifadelerini kullanan Ekmekçioğlu, “Tabii bu hiç hoşuma gitmiyor. Çocuklar yazı yazmayı sevmiyor. Halbuki biz küçükken hep yazarak çalışırdık. Okulda tuttuğumuz notları, eve gelince temize çekerdik. Defterimize kenar süsleri yapar, renkli kalemlerle yazardık. Hayatımızda fotokopi, tarayıcı gibi şeyler yoktu, yazardık. Güzel yazı derslerinin keyfini çıkarmış bir çocuk olarak, şimdiki çocukların neden yazmayı sevmediği üzerine düşünmem de bu kitaba ilham oldu” diyor ve sözlerine şu şekilde devam ediyor: “Kahramanımız Doğa, çoğu çocuk gibi yazı yazmaktan, kitap okumaktan hoşlanmadığını sanıyor. Akranları arasında yaygın bir klişe olarak buna inanmış, belki de seveceği kitaba henüz rastlamamış. Çocukların her okuduğu kitabı seveceği yanılgısına kapılmamamız gerekir. Kitapta da Doğa karakteriyle bunu anlatmaya çalıştım. Bazen seveceğimiz şeyleri geç keşfedebiliriz. Yazma konusuna gelirsek, Doğa karakteri solak bir çocuk ve solaklığın getirdiği bazı zorluklar onu yazıdan soğutuyor. Fakat teyzesi çok iyi bir gözlemci ve sonuç odaklı çalışan bir kadın. Doğa’nın bu sıkıntılarını aşmasını sağlayacak eğlenceli yöntemler geliştiriyor ve Doğa’ya yazmayı sevdiriyor.”
Yazı kültürlerin sürekliliğini sağlar
“Yazı, insanlığın kolektif hafızasıdır” diyen Ekmekçioğlu, “Yazı kültürlerin sürekliliğini sağlar, iletişimi güçlendirir. Yazı çoğu zaman bir araç olarak görülür ama düşüncenin somutlaşmış halidir. Yazı sayesinde tarih öğrenir, bilimsel keşifleri paylaşır ve sanatla duygularımızı ifade ederiz. Tarih boyunca insanlar ölümsüzlüğü aramış ve bence insanı ölümsüz kılan tek şey yazdıkları. Bunu çocuklara fark ettirmek istedim. Yazmanın bir tür iç döküş olduğunu da düşünüyorum. Genç kuşakların kendi yalnızlıkları içinde, yazarak rahatlayabileceklerini, bunun bir yol olduğunu hatırlatmak istedim” şeklinde açıklıyor.
Arkeoloji çocukların merak duygusunu tetikler
Arkeolojinin çocuk gelişimi ve eğitiminde kaçınılmaz bir etkisi olduğunu söyleyen Ekmekçioğlu, “Yapılan çalışmalarda görülmüştür ve insanlık tarihine merak duyuran bir bilim dalıdır. Çocukların merak duygusunu tetikler ve hayal gücünü harekete geçirir. Merak, çocuğun çevresini anlamaya ve keşfetmeye yönelik doğal bir dürtüsüdür. Bu olağan akışa sadece oyun ve eğlence eklemem yeterli oluyor. Hikâye içinde geçmişe dair gizemleri bir bulmaca gibi çözebilecekleri unsurlar ekliyorum” diyor.
Nasreddin Hoca kadim medeniyetlerin izinde