SURİYE’DE BAAS REJİMİNİN SONU VE MİT BAŞKANI İBRAHİM KALIN’IN ŞAM ZİYARETİ
Giriş
2024 yılı itibarıyla, Suriye’deki Baas Partisi ve Beşar Esad rejimi, uzun süren çatışmalar ve iç savaşın ardından çöküşe uğramış ve ülkede yeni bir siyasi dönem başlamıştır. Bu süreç, rejimin müttefiklerinin desteğini kaybetmesi, muhalif grupların sahadaki ilerleyişi ve uluslararası toplumun artan baskısı ile hızlanmıştır.
Esad Rejiminin Çöküş Sürecine Neden Olan Faktörler
Müttefiklerin Desteğini Kaybetmesi: Suriye’nin en büyük müttefiki olan Rusya, Ukrayna Savaşı’nın getirdiği ekonomik ve askeri yük nedeniyle Suriye’deki müdahalesini ciddi ölçüde azaltmıştır. Rusya’nın hava gücünü çekmesi ve lojistik desteğin azalması, rejimin askeri üstünlüğünü kaybetmesine neden olmuştur. İran ise, İsrail ile girişilen bölgesel çatışmalarda büyük kayıplar vermiş ve ekonomik krizle boğuşarak Esad rejimine sağladığı destekten büyük ölçüde geri adım atmıştır. Lübnan Hizbullahı lider kadrosunda yaşanan kayıplar ve İsrail ile artan gerilimler nedeniyle, Tahran, sahada etkisini kaybetmiştir.
Muhalif Grupların İlerleyişi: Özellikle Halep, Hama ve İdlib gibi kritik bölgelerde muhalif gruplar önemli başarılar elde etmiş ve Esad rejiminin kontrol alanlarını hızla daraltmıştır. Muhalefetin daha organize bir şekilde hareket etmesi ve uluslararası destek alması, rejimin çöküşünü hızlandırmıştır.
Uluslararası Baskı: Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası aktörler, Esad rejiminin savaş suçları ve insan hakları ihlalleri nedeniyle üzerindeki baskıyı arttırmıştır. Aynı zamanda, Suriye’nin yeniden inşası için kapsayıcı bir yönetim çağrısında bulunulmuştur.
Esad Sonrası Suriye’de Yeni Dönem
Rejimin çöküşü, Suriye’nin geleceğini şekillendiren çeşitli dinamikleri beraberinde getirmiştir.
Geçiş Yönetimi: Yeni bir geçiş yönetimi oluşturularak farklı etnik ve mezhepsel grupları temsil eden kapsayıcı bir yapı inşa edilmeye çalışılmaktadır.
Güvenlik ve İstikrar Çabaları: Türkiye ve uluslararası toplum, özellikle PKK/YPG tehdidini bertaraf etmek ve mültecilerin geri dönüşünü sağlamak amacıyla bölgesel istikrarı desteklemektedir.
Yeniden İnşa Süreci: Yıkılan altyapının onarılması ve ekonomik kalkınma, uluslararası toplumun öncelikleri arasında yer almaktadır.
Zorluklar ve Belirsizlikler
Bölgesel Rekabet: Suriye’nin kuzeyinde Türkiye, ABD ve diğer aktörler arasında yaşanan güç mücadelesi, istikrarı zorlaştırmaktadır.
Toplumsal Uzlaşma: 10 yılı aşkın süren savaşın ardından toplumun yeniden bir araya gelmesi için kapsamlı bir barış süreci gerekmektedir.
Suriye, Esad sonrası dönemde toparlanma çabalarını sürdürmekte; ancak uluslararası ve bölgesel aktörlerin etkisiyle, bu sürecin ne kadar sürdürülebileceği belirsizliğini korumaktadır.
MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Şam Ziyareti
MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın 2024 Aralık ayında Şam’a gerçekleştirdiği ziyaret, Suriye’de Beşar Esad rejiminin çöküşü ve Şam’ın Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) liderliğindeki muhalif güçlerin kontrolüne geçmesinin ardından dikkat çeken bir diplomatik gelişme oldu. Bu ziyaret, Türkiye’nin Suriye politikasında yeni bir döneme işaret ediyor.
Kalın, ziyaretinde HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Colani ile bir araya geldi. Görüşmeler sırasında Kalın’ın Şam’da Emevi Camii’ni de ziyaret ettiği görüldü. Bu ziyarette, Kalın’ın makam aracını bizzat Colani’nin kullanması, sembolik bir önem taşıdı. HTŞ’nin Şam’ı ele geçirmesi ve Esad’ın ülkeden kaçmasının ardından Türkiye’den yapılan bu ilk üst düzey temas, Suriye’nin geleceğiyle ilgili müzakerelerde yeni bir aşama olarak değerlendiriliyor.
HTŞ’nin kontrolündeki geçici hükümetin Türkiye ve Katar’dan diplomatik açılımlar için söz aldığı belirtilirken, bu görüşmelerin bölgesel dengeler açısından büyük etkileri olacağı öngörülüyor. Türkiye, 2012 yılında kapattığı Şam Büyükelçiliği’nin yeniden açılmasını değerlendirdiğini açıkladı, ancak bu kararın uygulanmasının bölgedeki gelişmelere bağlı olduğu vurgulanıyor.
Sonuç
Sonuç olarak, bu gelişmeler, Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerinde güvenlik ve siyasi boyutların bir kez daha ön plana çıktığını gösteriyor. Kalın’ın ziyareti, bölgede güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir dönemde Türkiye’nin stratejik rolünü artırma çabası olarak yorumlanabilir.
Oğuzhan MANİOĞLU