World News

Ben böyle okuma görmedim

İRFAN SAİM


Sevgili karilerim

Bu ayki yazımı yazmadığımı Ayşe Hanım, “İrfan Bey, sizi çok sıkıştırmak istemiyorum ama kitap ekini matbaaya yollayacağız, bir tek sizin yazınız kaldı. Gün içinde yazınızı bekliyorum.” mesajını görünce hatırladım. Normalde yazıları çok önceden yazar, son günlere bırakmazdım ama bir süredir bir grup yetkiliyle güney komşumuzun sınırlarında bulunmak durumunda olduğum için yazı aklımdan çıkıvermiş. Biliyorsunuz, güneyde türlü zulümlerle dolu bir dönem geride kaldı, şükür. Neyse ki güzel gelişmelerin heyecanıyla hemen kaleme kağıda sarılabildim.

Güney komşumuzun sınırlarına geçmeden önce katıldığım ufak bir atölyeden sizlere bahsetmek isterim. Geçtiğimiz günlerde iki genç arkadaşımızdan tatlı bir davet mektubu almıştım. “Filanca yerde yapacağımız Küçük Prens Atölyesinde, Türk irfanının siz değerli kalemini de aramızda görmek isteriz. Teşrifleriniz bizi onurlandıracaktır.”

Gençler, davet mektubunu biraz abartılı bir dille kaleme almışlar. Aslında böyle davetlere pek katılmam ama Küçük Prens kitabına öteden beri bir ilgim olduğunu bilen bu iki genç arkadaşın davetini kıramadım. Daha doğrusu, Küçük Prens tamam da atölyesi ne ola ki, düşüncesiyle meraktan gitmemezlik edemedim. Kendimi dedikleri yerde dedikleri saatte hazır buluverdim. Küçük Prens sevdası işte..

Biri, yeşil hırkası ve sarı atkısı ile Küçük Prens; diğeri de giydiği Küçük Prens yeleği ile adeta posta oturmuş bir derviş edasıyla sahneye çıkan iki genç Küçük Prens’in ele aldığı mevzular üzerinden birtakım etkinlikler planlamışlar. Atölyeye katılan yirmi kadar kişinin kitabı okumanın heyecanıyla tüm etkinliklere bizzat neşe ile katıldıklarını görmek paha biçilmezdi.

Küçük Prens’in bir çocuk kitabı değil, yetişkinlerin içlerindeki çocuğa hitap eden bir kitap olduğu hepimizin malumu. Bu iki genç arkadaşın, kitapların sadece okunacak yahut üzerinde konuşulacak bir nesne olmadığını; bazı kitaplar üzerinde, hikayesiyle, hayatın içinde kendine bulduğu yerden hareketle bir çok farklı okuma yapılabileceğini; okumanın sadece bireysel bir uğraş değil, grup halinde ve çok çeşitli yöntemlerle de gerçekleştirilebildiğini gösteren bir atölye planlamaları bir Küçük Prens sevdalısı olarak beni oldukça mutlu etti. Hatta bazı etkinliklere ben de katıldım. Özellikle Küçük Prens’te geçen altı gezegenden bahsettikten sonra katılımcılarla gruplara bölünerek “Küçük Prens şimdi yazılsaydı, yedinci gezegen nasıl bir gezegen olurdu?” sorusuna cevap aramak oldukça keyifli ve yaratıcıydı. Kimisi sosyal medyanın ön planda olduğu bir gezegen portresi çizdi, kimisi artık çığırdan çıkan güzellik endüstrisinin kendini gösterdiği bir gezegen, kimisi ise tamamen yapay zekaya teslim olmuş bir gezegen..

Atölyenin ardından iki genç arkadaşımızı canı gönülden tebrik ettim. Sayelerinde bir kitaba farklı yönlerden nasıl yaklaşılabileceğini bizzat tecrübe etme fırsatım oldu. Memleketin ve dünyanın geleceğine dair umutsuzluğa kapıldığım anlarda bu atölyeyi hatırlayıp “gençlerde iş var, yeter ki onlara güvenelim ve önlerini açalım” diyerek kendimi teselli edeceğimi söyledim onlara.

Duyduğuma göre bu atölyeyi yakın zamanda herkesin başvurup katılabileceği bir şekilde yapmayı planlıyorlarmış. Kitabı, okumayı ve okuduklarının üzerinde düşünmeyi sevenler ve özellikle Küçük Prens sevdalıları için harika bir tecrübe olacağını düşünüyor ve bu atölyeyi kaçırmamalarını salık veriyorum.

Son olarak bunca yıllık Küçük Prens sevdalısıyım, kitaba dair birçok yayını kaçırmaz, müze, sergi tiyatro vb. yapılan çalışmaları yakından takip ederim, ben böyle okuma görmedim.


Ortadoğu’nun Balzac’ından Mumyanın Uyanışı

Vefatının 50. yılında Nihad Sâmi Banarlı

Читайте на 123ru.net