World News

Bir kimlik arayışının romanı

İnsanın hayatı tıpkı yaşadığı coğrafyanın, yaşadığı toprakların tarihine eş değer iniş ve çıkışlarla doludur. Coğrafyanın üzerine inşa edilen bu kader çizgisi insanın arayışlarının da tarihidir. Zaten düşünce varsa orada mutlaka arayış vardır.


NEDEN EYFEL?

Yakın tarihin inişli çıkışlı zamanlarından kırklı yaşlarda bir aydının yaşadığı kimlik bunalımı ve düşünce karmaşasını en iyi anlatan eserlerden birisi olan Eyfelde Karnaval (Pınar yay. 2023, 109 s.), yeniden okurla buluştu. Yazar M. Akif Ak’ın yazıldığı dönem olan 1970’li yıllarda ses getiren ve yaşanan travmaya tercüman olan roman bu kez Pınar yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı.

“Eyfel” yazarın kurgusunu üzerine inşa ettiği bir metafor ama aynı zamanda bir hakikat. Kıblesini Avrupa’ya çevirmiş Türk aydınının, demir bir kulenin etrafında simgeleştirdiği bir yabancılaşma hikâyesi. Eyfel’in öyle büyüleyici, cazibedar bir yapısı vardır ki, yazar bunu dünyanın en yüksek dağı olan Everest’ten kıyaslayarak şöyle ifade eder: “Everest tepesinden Eyfel’i seyretmek! Sadece bizimkiler değil, nice Doğu memleketinin aydınları toplanır Everest’in doruklarına, Eyfel’i seyre dalarlar. Güneş batarken bütün Eyfel ülkesi pırıl pırıldır. Everest, Doğu’nun “Eyfel Gösteren Tepesi”dir. Benim gibiler hep toplanır oraya ve gün batarken Eyfel’de gök boşluklarına fışkıran kızıl ışıkları sarhoş sarhoş seyrederiz.” (s.33)


Â’RAFTA BİR ADAM

Romanın karakteri kırklı yaşlarda bir İstanbul münevveri. Süleymaniye mahallesi evi, meskeni, yurdu iken, adımladığı sokaklar Galata, köprü ve Beyoğlu olarak zikrediliyor. Bir gece yürüyüşü ya da arayışı ile başlayan romanda sarhoşlar, sahipsiz kediler, sokak köpekleri, lağım fareleri genç münevvere eşlik ederken kader yoldaşları iken o, her durakta yeni bir sorgulamayı yaşıyor. Doğum ve ölüm, bazılarına göre ölümden sonrası diyor. Peşi sıra “ahiret, cennet, cehennem vs. ha bir de Â’raf var! Galiba orası benim gibiler için düşünülmüş. Ne cennet, ne cehennem diyenler için Â’raf iyi bir duruş yeri.” (s.20)

Evet arayanlar için önemli bir duruş yeri Â’raf… doğduğu muhite dolayısıyla kültürüne yabancılaşmış bir adam, kendi sokağına geldiğinde kendiyle olan muhasebesinde anne ve babasının yüzüne bakamayacak durumdadır ve burada da kirlendiğini aşikar eder, hem de acımasız sözlerle: “Yok yok, ben o ananın yavrusu olamam. Ona evlatlığa layık değilim. Bir damızlık ifritin, bir cadıyla birleşmesinden arta kalan kirli yaratığım. Âdem’in dişlediği meyvenin suyu karışmış kanıma. Ben Kabil’in soyundan geliyorum. Şeytan’ın dostu Kabil’in!” (s.30)


EYFEL’İN GÖLGESİNDE KAYBOLAN KİMLİKLER

Yine iç sesler sorgulayışlar devam ederken Eyfel’le sembolize edilen yabancılaşma ile yüzleşir ve kendine “beynindeki zonklayışlar, Eyfel’in yürek vuruşları”der. Eyfel’in totemlerine tapmakta, onun koyduğu tabulara biat etmektedir. Evet Eyfel yönünü rotasını şaşırmış bir aydın için neredeyse tapınılacak bir mabed hüviyetindedir. Evet Eyfel’de sayısız puta tapanlar, memleketlerine dönüşlerinde “Avrupa görmüş” imtiyazı ile kendilerine ayrı bir nüfuz alanı açarken kimileri de roman kahramanı gibi umutlarını oralarda söndürüp dönmek zorunda kalmış. Bu dönüş hakikat arayışının elbette bir parçası zira öyle olmasaydı sorgulama olmazdı: “…Kimimiz umutlarını güneş ile birlikte, o ülkelerde batırıp dönmüş. Yani benim gibi olanlar… Korku ve umutsuzluk içinde şaşkın ve perişan bir halde isyan edenler. Güneşe yumruk sallayanlar. Aya tükürenler. Kendi varlıklarından ve tüm varlıklardan nefret edenler….” (s.33)


İRFANİ KÖKLERİMİZ

Bütün bunlar olup biterken ve eve/tarihe dönüş sahnesi yaklaşırken hepimizin köklerinde rastlayacağımız irfani damar ve tarihi köklere de atıf yapılır. Zira kendini arayan bu aydınımızın baba ve anne tarafından dedeleri Meclis-i Meşayıh Başkanlığı da yapmış olan Esad Efendi tekkesine mensuptur. Tekke kardeşliği çocuklarının evliliğini de beraberinde getirmiş. Babası Mehmet Akif ile İstiklâl savaşı sırasında tanışmış, sonrasında da birkaç defa görüşmüş. Fahrettin Paşa ile Medine Müdafası’nda beraber bulunmuş bir şahsiyettir. Anne dindar bir hanımdır. Kitaplığında Yazıcıoğlu’nun Muhammediye adlı eseri, Yunus’un Divanı, Envarü’l Aşikin, Kenzü’l İrfan, Müzekkin Nüfus gibi eserler yer alır.


EYFEL’LER YIKILMAYA MAHKUMDUR

Babasının yokluğunda annesi ve kız kardeşi ile yaşayan münevverin aydınlığa adım adım yürüdüğü bu yolda kendini bulduğu demlerde artık Avrupa’nın küstah ve iki yüzlü tarafını da teşhir eder:

“Aşksız Avrupa! Sen de inanmanın, bağlanmanın, başkalarıyla birlikte var olmanın kürsüsünde inkar; küstahça bir özgüvenin beslediği bencillik; aşkın tahtındaysa kin oturur. Mabetlerinde putların, bizzat yine kendinsin. İsa’yı da paraya çevirdin, İncil’i de. Zavallı akıl, sende inkar ve kine köle. Kalbin ise makinelerin temposuna amade, araçların bir parçası oldun sen.” (s.93)

Eyfel’ler yıkılmaya mahkûm. Bunu yazar da demirin ve çeliğin çağı sona erdi, Eyfel’de karnaval bitti, diyerek ifade ediyor. Süleymaniye de merhametle yükselen ve taçlanan bir medeniyetin kapılarından içeri giriyor yani evine…

Roman, her insanın kendi iç dünyasında yaşayabileceği kimlik, hafıza arayışını baş döndüren bir kurgu ve hikâye döngüsüyle aktarıyor. Bu manada okurunu romanın içine çeken sürükleyici bir yolculukla karşı karşıyayız.


Çocuklar için Filistin kitaplığı

Читайте на 123ru.net