World News

Bir ideolojinin külleri: Baasçılığın yükselişi ve çöküşü

8 Aralık’ta Şam’ın muhalifler tarafından ele geçirilmesiyle Suriye’de kanlı Esed diktatörlüğü sona erdi. Bu hadise vicdan sahibi herkes tarafından sevinçle karşılandı. Şam’daki Sednaya Hapishanesi’nde yıllardır yaşanan vahşete dair görüntüler Baas rejiminin karanlık yüzünü bir kez daha ortaya koydu. 1963’te darbeyle başa geçen Baas Partisi 61 yıl süngüyle yönettiği Suriye’de kapanması zor yaralarla birlikte tarihe gömüldü. Peki, bunca zulmün baş aktörü olan Esed rejimini doğuran Baas Partisi hangi şartlar altında ortaya çıktı? Bu hareketin sosyalizm ve Arap milliyetçiliği ile ilişkisi neydi? Irak ve Suriye’de iktidarı nasıl ele aldı?


Osmanlı düzeni bozulunca bitmeyen kaos dönemi başladı

Yavuz Sultan Selim’in bölgeyi Memlüklerden almasıyla Birinci Dünya Savaşı’na kadar Osmanlı idaresi altında kalan Arap coğrafyası, uzun yıllar çeşitli mezhepsel ve etnik farklılıklara rağmen büyük ölçüde sükûnetle yönetilmişti. 19. yüzyılın ilk yarısında değişen dünya düzeni ve milliyetçilik gibi akımların doğuşu bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu coğrafyayı da etkilemeye başladı.

Bölgedeki Osmanlı düzenini kalıcı olarak sarsan en büyük hadise Birinci Dünya Savaşı’ydı. İngiltere ve Fransa’nın emperyalist emelleri ile Mekke Şerifi Hüseyin gibi yerel aktörlerin kargaşayı fırsat bilmesi birleşti ve bölge savaş mağlubiyetiyle Osmanlı’dan koptu. Savaş esnasında kışkırtılan yerel aktörlere verilen sözler ise emperyalistlerin Sykes-Picot gibi aralarındaki gizli anlaşmalarla kurguladıkları çıkarlarıyla çatışınca ortaya bölgedeki farklılıkları körükleyen, tarihsel gerçeklikten uzak ve sürekli kaosu besleyen yapay haritalarla oluşturulmuş manda yönetimleri çıktı.


Fransız ve İngiliz mandası arkasında parçalanmışlık bırakarak sona erdi

Osmanlı’nın son döneminde kültürel ve edebi muhteva ile sınırlı olan Arap milliyetçiliği, Cihan Harbi esnasında siyasi emeller gütmeye başlamış, manda yönetimleri altında ise bağımsızlık idealiyle beraber kısa sürede güçlenmişti. Fransa’nın bölücü politikaları da eğitimli orta sınıflar arasında birleşik bir Arap dünyası hayalini güçlendirdi.

Suriye ve Lübnan başta olmak üzere Arap coğrafyasındaki manda yönetimlerine karşı 1930’lu yıllarda artan bağımsızlık talebi İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki ortamın da etkisiyle meyve verdi. Fransa 1946’da Suriye ve Lübnan’dan çekildi ve 1941’de fiilen başlayan bağımsızlık resmiyet kazandı.


1948’de İsrail’in kurulması bölgedeki kaosu derinleştirdi

Manda yönetimlerinin sona ermesi, halkların emperyalizmden kurtuluşunu sağladı ancak bölgeyi daha büyük bir kaosa sürükledi. İngilizlerin 1948’de Filistin’den çekilmesinin ardından bölgedeki Yahudi işgalciler 14 Mayıs’ta İsrail Devleti’nin kurulduğunu ilan etti. Bu, Birinci Arap-İsrail Savaşı’nın da başladığı anlamına geliyordu. Suriye, Mısır, Lübnan ve Irak kuvvetlerinden oluşan ordu İsrail karşısında mağlup olunca yıllar sürecek düzensizlik ve kargaşanın ilk adımı atılmış oldu.

İsrail karşısında alınan yenilgi manda idaresinden yeni kurtulan ve oluşum aşamasındaki devletlerde büyük bir travma yarattı. Bu travma sivil siyaseti yok ederek askeri elitleri güçlendirirken bölgede birbiri ardına gelecek askeri darbeler dönemini de başlatmış oluyordu. Irak ve Suriye’de Baas ideolojisinin etkinliğini artırarak özellikle askeri seçkinler arasında yayılması da bu döneme denk geliyordu.

Baas Partisi: Sosyalist, halkçı ve devrimci Arap milliyetçiliği

1943’te iki koyu Arap milliyetçisi ve Marksist olan Mişel Eflak ve Salah Bitar öncülüğünde kurulan Arap Baas Sosyalist Partisi Suriye ve Irak’ın bağımsızlık sonrası atmosferinde etkili oldu. Tek bir Arap ulusu esasında kurulan Arap devleti ideali Baas ideolojisinin temelini oluşturuyordu. Laik ve sosyalist söylem milli bir muhtevada birleştirilmiş ve amorf bir terkip ortaya çıkmıştı. Parti, ideolojik temellerini İslam yerine seküler ve milliyetçi bir pan-Arabizm anlayışı üzerine inşa etmişti.

1948 sonrasının askeri darbeler döneminde Baas’a bağlı gruplar da etkili oldu. Suriye’deki 1963 darbesi ile General Emin Hafız devlet başkanı olurken Salah Bitar da Başbakan oldu ve Baas iktidarı başladı. 1966’daki bir iç darbede kurucular Mişel Eflak ve Salah Bitar partiden uzaklaştırıldı. İkisi de sürgün edilirken yıllar sonra Paris’te hayatlarını kaybettiler. 16 Kasım 1970’te gerçekleşen darbeyle de Savunma Bakanı Hafız Esed kontrolü eline almış oldu.

Irak’ta ise 1958 darbesinden sonra Baas’ın gücü artmaya başladı. Ancak mutlak Baas iktidarı 1968’deki darbe sonrası gerçekleşti. Yönetimi ele alan Baas üyesi General Hasan el-Bekr 1979’a kadar bu görevi yürütürken bu tarihte ülkeyi 2003’te Amerikan işgaliyle devrilmesine kadar diktayla yönetecek olan Saddam Hüseyin’e devretti. Suriye’de Esed diktasıyla Nusayri azınlık yönetim kademelerini doldururken Irak’ta da Saddam Hüseyin’in memleketi olan Tıkrit kökenliler idarede etkin oldular.


Düşman kardeşler: İki Baas arasındaki bitmeyen çatışma

Tek bir Arap ulusu hayaliyle ortaya çıkan Baas ideolojisi zamanla militerleşme ve iktidar çatışmalarıyla kuruluş ideallerinden uzaklaştı. Suriye’de 1970 sonrası Hafız Esed’in mutlak diktatörlüğü, Irak’ta ise Saddam’ın tek adam rejimi Baas’ı büyük ideallerden dar bir çevrenin çıkarlarını önceleyen bir harekete dönüştürdü. Ortak bir düşünceyle çıkılan yolda varılan nokta Suriye ve Irak Baas partileri arasındaki derin ayrılık oldu. İki hareket de kendisini hareketin gerçek temsilcisi olarak görüyordu.

Irak-İran Savaşı, Baas ideolojisinin bölünmesinin somut örneklerinden biri haline geldi. Suriye bu savaşta İran’ın yanında olmuştu. Ayrıca Lübnan sahası da ayrışmanın yaşandığı bir başka bölgeydi. Suriye’nin buradaki nüfuzu Irak’ı rahatsız etmiş, iki taraf da karşıt grupları desteklemişti.


Coğrafyayı kana bulayan Baas’ın hazin sonu

1991’de başlayan Körfez Savaşı Irak’ta Baas rejiminin çöküşünü başlatan gelişme oldu. Saddam Hüseyin önderliğindeki Irak, 2003’teki Amerikan işgaline kadar hem ülke içinde hem de çevresiyle sorunlar yaşadı ve gün geçtikçe zayıfladı. Gittikçe artan baskıcı yönetimi iktidarı koruma refleksiyle yapılan katliamlar takip etti. 2003 yılında Amerika’nın demokrasi söylemiyle gerçekleştirdiği Irak işgali, bölgedeki dengeleri altüst etti. Saddam önderliğindeki Irak’ın Baas ideolojisi çöktü fakat ardında devasa bir enkaz bıraktı.

Suriye’de ise 1970’de mutlak iktidarı ele alan Hafız Esed 2000’deki ölümüne kadar ülkeyi sert ve baskıcı politikalarla yönetti. 1980 Tedmur Hapishanesi katliamı, 1982 Hama Katliamı, azınlıklara yapılan baskılar ve sayısız hukuksuzluklar Hafız Esed döneminin öne çıkan olayları oldu. İktidarını hanedana çeviren Esed, yerine oğlunu bıraktı. 2000’de başa geçen Beşşar Esed reform vaatleriyle geçtiği koltuğunu benzer bir baskıyla korumaya çalıştı. 2011’de patlak veren Arap Baharı sonrası 2012’de başlayan iç savaşta Esed vahşet dolu katliamlara imza attı. Koltuğunu Rusya ve İran’ın desteğiyle bir müddet daha korusa da 8 Aralık 2024’te muhaliflerin zaferi sonrası ülkesinden kaçmak zorunda kaldı.


Birlik idealiyle kurulan bir parti coğrafyayı daha fazla parçaladı

Baas ideolojisi, parçalanmış Arap halklarına birlik vadederek doğdu ancak sonunda bölgeye daha fazla ayrışma ve yıkım getirdi. Esed hanedanı ve Saddam diktası ülkelerine zulümden başka bir şey sunmadı. Arap milliyetçiliği temelinde örgütlenerek kurtuluş vadeden bir hareket günün sonuna kendi iktidarını korumak uğruna dar bir azınlığı zenginleştirdi ve büyük halk kitlelerini zorla, süngüyle ve korkuyla yönetmeye çalıştı. Baas’ın sonu başlangıç ideallerinden oldukça uzakta, vadettiği birlikten çok bıraktığı yıkım ve parçalanmışlık mirasıyla tarihe gömülmüş oldu. Temennimiz bu kirli ideolojiden kurtulan Irak ve Suriye’nin bundan sonra sükûnete ve huzura kavuşması.


Tarih ve medeniyet beşiği Suriye'den Osmanlı izleri nasıl silindi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriye halkını tebrik etti: Kanınızla tarih yazdınız

Atatürk dönemi tarih müfredatı

Читайте на 123ru.net