World News

Bütün tabuları yıkan arabeskin hikayesi

DR. MUHAMMED BERDİBEK


Yeni bir devlet, yeni bir ulus ve yeni bir insan inşa etme çabasının zirvede olduğu dönemlerdi. Doğu’ya özgü ne varsa silinmeli, insanlar sadece Batı değerlerine uygun şeyler giymeli, Batılı standartlarda okumalı ve müzik dinlemeliydi. Ancak beklenmeyen olmuş kapıdan kovulan Arap müziği ülkemize bacadan girmişti. Arabesk, Mısır üzerinden ülkemize giren müzik tarzı olsa da bu ad, Türk müziği şeklinde yeniden harmanlanmış ve doğduğu ortamdan farklılaşmıştı.

Arabesk müziğinin kültürel etkisi sosyolojik olarak kente göçün hızlandığı 1950’li ve 1960’lı yıllarda artmıştı. Göç dalgasının bütün karmaşıklığıyla devam ettiği bu dönemde umut büyük şehirlerdeydi. Gelenlerin önemli bir kısmı yoksuldu dolayısıyla iş bulmak ve daha iyi yaşam koşullarına kavuşmak en büyük beklentiydi. Fakat öyle olmuyordu işte. Büyük şehirlere yığılan yoksul kesimler, şehirlerin çeperlerinde kurulan bir veya iki göz odadan yeni bir dünyaya bakıyordu ama bu dünyadan yayılan sadece hayal kırıklığıydı. Çığ gibi büyüyen gecekondu mahallerinden bir isyan dalgası yayılıyordu. Bu; ezilenlerin, umudu kırılanların ve gariplerin isyanıydı.  Arabesk ise bu isyanın, bu kavganın adı olmuştu. Kültürel mühendisliğe ve sisteme karşı bir isyan… Bir tür sistemle hesaplaşma yolu…

Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, Müslüm Gürses ile birlikte gariplerin isyanını yüksek perden seslendirerek öncülük etmiş, Türkiye’deki üç babalar dönemini başlatmıştı. Ancak hiçbir şey göründüğü gibi kolay olmamıştı. Ferdi Tayfur’un hikayesi 1948 yılında Adana Hürriyet Mahallesi’nde başladı. Babası ünlü tiyatro ve dublaj sanatçısı Ferdi Tayfur’un hayranı olduğu için oğluna da aynı adı verdi. Babasının en büyük isteği Ferdi’nin iyi bir tahsil görmesiydi. Ancak babasının öldürülmesi, Ferdi’nin okul hayatının yarıda kesilmesine neden oldu. Okulu bırakmak zorunda kalarak çiftlikte çalışmaya başladı. Henüz 16 yaşındayken Adana’dan İstanbul’a geldi, istediğini bulamayınca tekrar Adana’ya döndü.

Ferdi Tayfur, 1968’de yeniden İstanbul’a geldi ve Seda Plak ile iki plaklık bir anlaşma yaptı. Ancak yaptığı iki 45’lik de hayal kırıklığıyla sonuçlandı, büyük bir ümitsizlik içinde tekrar Adana’ya geldi. Daha sonra 1971’de İstanbul’a geldiğinde “Huzurum Kalmadı” albümünü çıkardı; fakat onun da satışı beklentisini karşılamadı ancak o yine yılmadı ve yoluna devam etti. 1973 yılında Görsev Plak adına yaptığı Kır Çiçekleri adlı 45’lik, Ferdi’nin ancak geçimini sağlamaya yetiyordu. Satılan her plak başına oldukça cüzi bir para aldı. Bu zorluklar içinde nişanlanıp kısa bir süre sonra evlendi. 1974’te yaptığı “Bana Gerçekleri Söyle” 45’liğiyle yavaş yavaş adını duyurmaya başladı.

Onun Ferdi Tayfur olarak anılmasındaki en önemli dönüm noktası 1975’te Elenor Plak’a transferiyle gerçekleşti. “Bırak Şu Gurbeti” ve “Çeşme” albümleriyle iyice zirveye tırmandı. Ve derken… Sinemanın kapıları sonuna kadar açıldı. 1976 yılında Çeşme filmini çekerken Necla Nazır ile tanıştı ve ona âşık oldu. Artık tam anlamıyla şöhretti. Ferdi Tayfur’un albümleri zaman içinde inanılmaz satış rakamlarına ulaştı. “Çeşme”, “Son Sabah” çok daha sonra “Prangalar” albümleri de satış rekorları kırdı. Bestelerinin önemli bir kısmının kendisine ait olduğu onlarca albüm çıkardı. Dillere düşen pek çok şarkısıyla aynı isimde olan filmler çeker: “Haram Oldu”, “İçimde Bir His Var”, “Ya Benimsin Ya Toprağın”, “Canına Okuyacağım”, “Sevgiler Çiçek Gibi” ve “Affet Allah’ım”. Çocukluğundan beri hayalini kurduğu üç şeye de erişmiştir artık: Şarkıcılık, oyunculuk ve yönetmenlik.

Birçok yönden oldukça başarılı işler çıkaran Tayfur; 1981’de “Ortadoğu’nun En Büyük Sesleri Plakçılığı” kurdu. İlk iş olarak süpervizörlük görevine Ahmet Selçuk İlkan’ı getirdi. 1982’de bu firmayı Ferdifon Plakçılık olarak değiştirdi. Kısa bir süre sonra da Emre Plak’tan, Hüseyin Altın’ı ve Ferdi Tayfur’un dişi versiyonu Huri Sapan’ı transfer etti, hatta filminde ona özel yer vererek Huzurum Kalmadı’yı birlikte söyledi. Bu firmayla, “Ben de Özledim”, “Sen de mi Leyla”, “Yaktı Beni” gibi zirve albümler çıkardı. Bazı şarkıları o kadar çok tutulur ki değişik versiyonları yapıldı. “Huzurum Kalmadı”, “Sende mi Leyla”, “Yüreğimde Yara Var” “Yaralıyım Dertliyim”, Koparma Gülleri Dalında Kalsın”, “Yaktın Beni” bunlardan sadece birkaçıydı.

Okuma yazmayı bir hamaldan öğrenen Ferdi Tayfur, 500’e yakın bestesi, 100’e yakın albümü ve 34 filmiyle arabesk müziğine büyük katkılar sundu. Seksenlerin kült şarkısı “Merak Etme Sen”le tam anlamıyla zirveye yerleşti. Aslında bu şarkı onun gençliğinde yaşadığı yarım kalan bir aşk hikâyesinin eseriydi.

Olay şöyle gelişir: Genç Ferdi, her günkü yorgunluğu ve bezginliğiyle sabah karşı fabrikadan evine döner. Bir iki saat uyuduktan sonra kardeşi hemen başına dikilir:

- “Abi abi uyan”

- “(Yarı açıkgözlerle) Ne var? Ne istiyorsun?”

- “Abi sana bir müjdem var.”

- “Nedir müjde?”

- “Karşıda oturan teyze, evini kiraya verdi.”

- “Alkış mı çalayım, bana ne oğlum evini kiraya verdiyse”

- “Abi olur mu, durmadan başımızı şişirmiyor muydu? Abi uzatma ya, başını kaldır da bak”

Ferdi, merak eder ve başını kaldırır. Bir de bakar ki ne görsün. Saçları omuzlarından beline düşmüş ceylanlar kadar güzel bir kız. Böylece kız aklını başından alır Ferdi’nin. Her gün onu izlemeye koyulur. Kaderin cilvesi işte. Kız aylar sonra, Ferdi’nin çalıştığı fabrikada işe başlar. İkisi de birbirine meylederler ama ikisinin de mahcubiyeti yüzünden bir türlü birbirlerine sevdiklerini söyleyemezler. Sonra günün birinde Ferdi’nin canına tak eder, pencerenin önüne geçer. Duvarda duran sazını alır eline ve şöyle seslenir sevdiğine: “Bakışların bana biraz cesaret versin/Korkuyorum sana aşktan söz etmeye ben/ Bir sevdiğin varsa ne olur söyle/Giderim bu diyardan merak etme sen”

Daha sonra 90’ların hemen başında tekrar hızlı bir yükselişe geçen Ferdi Tayfur, “Bana Sor” şarkısının yer aldığı Hoşçakal albümüyle ortalığı kasıp kavurdu.

Hemen iki yıl sonra, resmi rakamlara göre en çok satış yapan albümünü çıkardı: Prangalar. Prangalar albümünde yok yoktur, Sabahçı Kahvesi, Emmoğlu, Sen Neredesin Ben Neredeyim… Aradan bir yıl sonra Gülhane konserlerinin en kalabalığını yapma imkanına erişti. 10 binlerce hayranıyla birlikte “Ne de haklıymış meğer, aşk uğruna yananlar, sen de beni yakıp gittin, geçen yıl bu zamanlar” sözlerini söyleyerek dünyanın en büyük korolarından birinin oluşumuna öncülük etti.

Ancak 1990’ların sonuna gelindiğinde değişen sosyolojiyle birlikte arabesk dünyası kısmi olarak değişmeye ve etkisini kaybetmeye başlayınca da Ferdi Tayfur köşesine çekilmişti. 2000’lerin hemen başından itibaren her ne kadar zamanında başta Ferdi Tayfur olmak üzere arabesk şarkılara sırt çevrilse de şimdi o şarkılar, pop, rock, fantezi müzik türündeki icracıların çabalarıyla yeni aranjmanlarla tekrar tedavüle sokuldu. Bu yönüyle üçüncü bir dalga olarak yaşamaya devam edecekti. Fakat şehirlerarası yolcularda, tren garlarında, ayrılışlarda ve daha birçok farklı duyguda dinlenen Ferdi Tayfur şarkıları asla aynı duyguları vermeyecekti.

İlk çıktığı dönemden itibaren eleştirilen ama bir şekilde bütün tabuları yıkarak bugünlere gelen arabeskin hikâyesi, bir yandan toplumsal dönüşümün trajik ve gerçekçi hikâyesiydi. Bu dönüşüm hikayesinin öncülerinden Ferdi Tayfur’a kendi şarkı sözlerinden ilhamla “Mor Güllerin Kokusuna, Yattın Gönül Uykusuna, Al Beni de Asker Eyle, Sevenlerinin Ordusuna” demek varmış kaderde….


Ferdi Tayfur kimdir?

Ferdi Tayfur 'en sevdiği' şarkısını işte böyle anlatmıştı

Ferdi Tayfur neden öldü, hastalığı neydi?

Читайте на 123ru.net