İsrail yargılanıyor Türkiye’nin hukuki zemin arayışları
Dr. Abdullah Musab Şahin / İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi
Öncelikli olarak, 7 Ekim tarihinden bu yana, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının, ateşkes ve buna bağlı olarak esirlerin iadesi suretiyle önlenmesi gerektiği düşüncesi ön plana çıktı. Bu kapsamda yoğun diplomatik çabalarla karşılaşıldı. Bahsedilen amaca yönelik çabaların bir sonucu olarak geçtiğimiz senenin kasım ayında İsrail ve Hamas arasında Katar’ın aktif şekilde rol aldığı bir ateşkes ve esirlerin ya da tutsakların iadesi süreci yaşandı. Bu süreç birkaç sefer uzatıldı. Ateşkes gündeminin hala devam ettiği göz önüne alındığında aylardır bu yöndeki müzakerelerin yürütüldüğünü düşünmek mümkün gözüküyor. Dolayısıyla silahlı çatışma halinin çözümüne yönelik ilk teşebbüslerin ateşkes sürecinin başlatılmasına yönelik olarak ortaya çıktığı söylenebilir. Bu çabaların süresi dikkate alındığında oldukça kısa süreli ateşkes dönemi dışında herhangi bir mutabakat sağlanamadı.
SOYKIRIM DAVASI SÜRÜYOR
İlerleyen aylarda uluslararası yargı mekanizmalarının da devreye girmesi gerektiği anlaşıldı. Bu kapsamda Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) nezdinde sorumluluğun tespiti için hukuki süreçlerin başlaması gerektiği çeşitli ülkelerden hukukçular, siyasetçiler ve diplomatlar tarafından gündeme getirildi. Geçtiğimiz senenin son günlerinde Güney Afrika UAD’ye başvuru yaptı. Başvuruyu müteakiben oldukça kısa sayılabilecek bir süre içinde ihtiyati tedbirlere ilişkin duruşmalar yapıldı. İlerleyen aylarda Divan’da 1948 Tarihli Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Hakkında Sözleşme kapsamında İsrail’in soykırım suçunu işleyip işlemediği değerlendirmesi yapılacak. Güney Afrika’nın UAD nezdinde İsrail aleyhine yaptığı başvuru, onlarca yıldır hukuki açıdan sorumluluğu olmayacağı varsayımıyla hareket eden İsrail’in hesap verebilir bir zemine çekilmesi açısından önemli bir hamleydi. Devamı gelecekti. Nitekim geçtiğimiz günlerde UCM savcısının İsrailli yetkililer için tutuklama talep edeceğine ilişkin söylentiler ve Türkiye’nin UAD’de Güney Afrika’nın açtığı davaya katılacağının ifade edilmesi gibi olaylar bunu gösteriyor.
HUKUKİ VE CEZAİ SORUMLULUK GÜNDEMDE
Güney Afrika’nın UAD’ye yaptığı başvuruyla beraber İsrail için hukuki açıdan hesap verilebilirlik ihtimali doğmuş oldu. Geçtiğimiz senenin son günlerinde yapılan bu başvuru, İsrail’in devlet olarak soykırım suçundan dolayı sorumlu tutulması talebini içeriyor. Yani bu başvuru neticesinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Savunma Bakanı Yoav Gallant gibi siyasetçiler ve üst düzey askerler için tutuklama emrine varacak bir sürecin yaşanması henüz mümkün değil. Önümüzdeki aylarda başlayacak ve muhtemelen yıllar sürecek yargılamalar neticesinde İsrail’in devlet olarak hukuki sorumluluğu araştırılacak. Çünkü UAD, bu başvuru neticesinde soykırım iddialarına ilişkin yargılamalarının yapılacağını beyan etti. Görüldüğü gibi halihazırda İsrail’in hukuki sorumluluğunun tespitine ve yaptırımlara gidebilecek süreç başlamış vaziyette.
Bu süreç başladıktan hemen sonra, aralarında doğrudan irtibatlı çalışma söz konusu olmasa da talepler Lahey’de faaliyet gösteren diğer bir uluslararası organa, UCM’ye yöneldi. Divan ve Mahkeme büyük oranda aynı mevzuatı dikkate alarak faaliyet gösteriyor. Bu sebeple İsrail’in devlet olarak hukuki sorumluluğunun yanında İsrailli siyasetçilerin ve üst düzey askerlerin de yargılanmasının gerektiği yönünde talepler ve baskılar artış gösterdi. Bu baskıların bir neticesi olarak, UCM savcısı Karim Khan’ın mahkemeden İsrailli siyasetçiler ve üst düzey askerler için tutuklama emri talebinde bulunacağı iddia edildi.
ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ DEVREYE GİREBİLİR
UCM nezdinde İsrailli siyasetçiler ve askerler için başlaması muhtemel sürece dair söylentiler bile İsrailli politikacılar tarafından tepkiyle karşılandı. Bu kapsamda Netanyahu’nun çeşitli ülkelere ziyaretler gerçekleştireceği söyleniyor. Zikredilen seyahatler UCM’ye yönelik baskı oluşturma gayesine yönelik. Bunun yanında, İsrailli yetkililer tarafından UCM savcısı Karim Khan ve mahkemeye yönelik tehdit düzeyine varacak sert ifadeler de kullanıldı. Hemen sonrasında UCM tarihinde belki de ilk defa kendisine yönelik tehditlerin derhal sona erdirilmesine ve mahkeme üzerindeki baskının ortadan kaldırılmasına yönelik bir çağrı yaptı.
İlerleyen günlerde, Divan bünyesinde İsrail devleti için yapılacak yargılamaların yanında Ceza Mahkemesi’nde İsrailli yetkililer için de sürecin başlaması muhtemel gözüküyor. Hukuki ve cezai yönlerden hesap verilebilirlik aşamaları birlikte ilerleyebilir. Özetlemek gerekirse, 7 Ekim’den itibaren başlayan ateşkes müzakereleri ve siyasi baskılar artık hukuk sahasındaki gelişmelerle paralel ilerleyecek.
TÜRKİYE DAVAYA MÜDAHİL OLUYOR
Türkiye, silahlı çatışma halinin başladığı ilk günlerde arabuluculuk iddiasıyla ortaya çıktı. İlerleyen dönemde İsrail ve Türkiye arasındaki gerilimin artmasıyla beraber Katar’ın idaresinde müzakerelerin yürütülmesi noktasında doğrudan veya dolaylı destekte bulundu. Bu kapsamda çatışma müzakerelerine ilişkin çabalar gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan tarafından silahlı çatışma hukukuna, insancıl hukuka ve uluslararası hukuka uyulması çağrıları da bu müzakerelerin yürütülmesi çabalarına eşlik etti. Türk heyet geçtiğimiz aylarda UCM’ye delil de sunmuştu.
Bütün bunların yanında geçtiğimiz hafta Türkiye’nin, Güney Afrika’nın UAD nezdinde başlattığı sürece katılma talebinde bulunacağı açıklandı. Güney Afrika tarafından soykırım sözleşmesine dayanarak açılan davaya şimdiye kadar Nikaragua ve Kolombiya katılım talebinde bulunmuştu. Türkiye’nin atacağı bu adam neticesinde, katılma beyanının niteliğine ve Divan tarafından kabulüne göre dava sürecine aktif olarak katılması mümkün olabilir. Aktif katılım da bakanlığa bağlı heyetin beyanda bulunabilmesi ve delil sunabilmesi suretiyle olacak. İlerleyen günlerde Türkiye’nin pratikteki bu adımının Arap Birliği ve İslam İş birliği Teşkilatı üye ülkeleri tarafından da takip edilmesi beklenebilir.