World News in Turkish

Sevince tuhaf bir burukluk duygusu da eklendi

Esra Kılıç Türedi’nin ilk kitabı Kırık Kalemler Dükkânı Hece Yayınları etiketiyle okurla buluştu. İlk eser heyecanını anlatırken Türedi, “Kitabınıza dokunduğunuzda sadece çok yoğun bir sevinç duygusuyla çevreleneceğinizi düşünüyorsunuz ama bende o sevince tuhaf bir burukluk duygusu da eklenmişti” diyor.

İlk eseriniz yayınlandığında neler hissettiniz?

İlk öyküm Cins dergisinde yayımlanmıştı. Öyküyü gönderdikten sonra olumlu ya da olumsuz herhangi bir dönüş almamıştım. Bir gün sosyal medyada o ay dergide yayımlanan yazılardan birinin alıntısıyla karşılaştım. Okurken ne kadar tanıdık cümleler bunlar diyordum ki altında ismimi gördüm. Çok şaşırtıcı ve sevinç dolu bir andı benim için.

ZORLUKLARIN VE SABRIN MEYVESİ

Kitabınızı elinize alınca ilk olarak ne yaptınız?

Kitabınıza dokunduğunuzda sadece çok yoğun bir sevinç duygusuyla çevreleneceğinizi düşünüyorsunuz ama bende o sevince tuhaf bir burukluk duygusu da eklenmişti. Sonuçta uzun bir yoldan geliyorsunuz ve o yol tekdüze değil. Çıkmazları da var menzilleri de. Dikenleri de var çiçekleri de. Düşüşleri de var kalkışları da. Başlarda masa başında ne yapacağını bilemeyen o acemi duruşum, önce içine çekilip sonra kırmaya çalıştığım o kabuk; hayatımda yazmaya alan ve zaman açmaya çalıştığım, bir ses için canhıraş çabaladığım yıllar, öyküleri yazma sürecim ve daha birçok şey, bir an gözlerimin önünden geçmişti. Ama bu zorlukların ve sabrın meyvesini elinizde tutmak, onun insanlara ulaşıp içlerinde yankılanacağını bilmek paha biçilmez bir duygu.

Kitabınızı ilk kime imzaladınız?

Kelimelerimin ilk tanığına, anneme.

Yazmaya nasıl başladınız?

İçimdeki yığınla ne yapacağımı bilemediğim bir dönemde yazmaya karar verdim. Aslında öncesinde de kendi hâlinde yazan biriydim ama bir süre sonra içinizde birikenler sizi huzursuz etmeye başlıyor ve bir yandan da yazdıklarınızın yankısını duyma ihtiyacı hissediyorsunuz. Bu anlamda dergiler en güzel eşikti benim için.

Gece mi yazarsınız, gündüz mü?

Aslında gecenin dinginliğini ve sessizliğini seviyorum fakat yazarken beni zamandan çok mekânlar ve atmosfer etkiliyor. Dışarıda olmak, hayatın içinde durmak ruhuma iyi geliyor. Sürekli gittiğim, kendimi rahat ve huzurlu hissettiğim bir mekânda oturup saatlerce yazabilirim. Böyle yerlerde ses, müzik gibi dış etkenler çok abartılı değilse beni etkilemiyor. Bir öyküyü gece evde başlatıp gündüz başka bir yerde devam ettirmek isteyebilirim. Bu yüzden üzerinde çalıştığım öykümü yanımda taşımaya gayret ederim.

Defter mi, bilgisayar mı?

Bir öykünün zihnimdeki hâlini önce taslak olarak kâğıt üzerinde görmek benim için önemli. Bu, yazmak istediğimi somutlaştırıyor, ona ruh veriyor ve o an ya da sonra aklıma gelen cümleleri oraya ekleyebilmemi sağlıyor. Fakat bunlar; anlatmanın büyüsünü, sezgileri, iç sesleri, öykünün beni savuracağı yerleri sınırlayan, başı sonu düşünülmüş teknik taslaklar değil. Çünkü öykünün asıl hâli benim için bilgisayarda başlar ve biter. Klavye hızlı ve pratiktir. Sadece defter kullanmak zihninizin ve içinizin hızına yetişememenize, akışı kaçırmanıza bu yüzden de cümlelerinizin uçuvermesine neden olabilir.


Filistin için burdayız


Читайте на 123ru.net