Kitaplarımda metaforlarla sakladığım bir hazine var
Kitaplarınızdaki biyografilerde “Londra’daki kitapçıları dolaşırken çocuk kitaplarının kendisini çağırdığını fark ettiği günden beri çocuk edebiyatı alanında okuyor, araştırıyor ve yazıyor.” diyerek bize ipucu verseniz de hikâyeyi merak ediyoruz. Çocuklar için yazmaya nasıl ve ne zaman başladınız?
Çocuk edebiyatı yolculuğum tam olarak Londra’da başladı. İkinci el kitap satan bir dükkânda, rastladığım David Mckee kitabı benim için dönüm noktası oldu. Çocuk edebiyatına açılan o kapıdan girdiğim günden bugüne hiç durmadan resimli çocuk kitapları okudum. Başlarda önüme gelen her kitabı okuyan obur bir okuyucuyken süreç beni zamanla olgunlaştırdı. Belli konuların nasıl işlendiğini merak eder oldum ve ona göre kitap avına çıktım. Bazı yazarların kalemi beni çok etkiledi ve onların hayatlarını incelerken buldum kendimi. Resimli kitap okuyucusu olunca illüstrasyon sanatçılarına olan hayranlığım doğal olarak arttı. Bir dönem sadece tek kişinin elinden çıkan kitapları inceledim. Tüm bunlar olurken bir de baktım 12 sene geçmiş bile. Çocuk edebiyatı okumak benim için bitip tükenmeyen bir merak alanıyken son dört senede ufaktan yazarken buldum kendimi. Başlarda arkadaşlarımla paylaştığım bu metinler, çeşitli vesilelerle yayıncılara ulaştı ve yazarlık yolculuğum başlamış oldu.
* Rengârenk Bir Bahçe’de savaş kelimesine ihtiyaç duymadan savaşın sebep olduğu yıkımları, Gönül Teyzenin Masası’nda paylaşmak demeden yardımlaşmanın güzelliğini anlatıyorsunuz. Bir Aylık Misafir’de ve Çıtır Çıtır’da ise Ramazan’ı ve bayramı başka bir açıdan ele alıyorsunuz. Betül Duran çocuk edebiyatı içerisinde kendisini nerede konumlandırıyor?
Kendimi illaki bir yere konumlandırmam gerekiyorsa o yer çocukların kalbi olabilir. Belli bir üslubu takip ettiğimi söyleyemem. Planlı, programlı ya da moda konulara göre hareket etmiyorum. Dolayısıyla yazdıklarım komik, eğlenceli, duygusal ya da gizemli olabilir. Ama kesinlikle uzak durduğum bir konum varsa o da didaktik olmaktır. Bunu net bir şekilde söyleyebilirim.
*Boş Matara kurgu mu gerçek mi anlayamadığımız bir hikâye. Güzelliği de buradan geliyor sanırım. Kitabın sonundaysa bir rivayet var, buradan ilham alındığını düşündüren. Boş Matara nasıl ortaya çıktı?
Boş Matara’ya kadar dini kitap yazdığımı söyleyemem. Çıtır Çıtır Bir Bayram Macerası ve Bir Aylık Misafir kitapları benim Ramazan ayını ve dini bayramlarımızı daha çok kültürel olarak ele aldığım eserlerdi. Dini metin yazma hayalim yoktu. Fakat bir gün, kitabın sonunda okuduğunuz o hadisi şerife denk geldim. Kendimi metni yazarken buldum. Matara çok sevdiğim bir metafor oldu. Çölde yalnız kalan Kasım’ın matarasının boşalması, suya hasretle ilerlemesi, Medine’ye ulaşması ve matarayı dolduranın Peygamber (sav) olması... Halkına hizmet eden bir yönetici ve bir peygamber! Çok etkileyici değil mi? Metni bütünüyle rivayetten aldığım ilhamla kurguladım. Okuyan bir çok arkadaşım sizinle aynı tepkiyi verdi. Hatta arama motorlarında hikâyeyi araştıranlar dahi oldu. Tüm bunlar bir yazar olarak hikâyeyi etkili bir şekilde verebildiğimi düşündürdüğü için beni mutlu ediyor.
* Metinlerinizde dil işçiliğine yoğunlaştığınızı, okura; düşündüren, katmanlı bir hikâye sunduğunuzu görüyoruz. Metin arasına gizlenmiş detayların okur tarafından anlaşılamamasına yönelik bir kaygınız var mı?
Merak uyandırmak, heyecanlandırmak ve güldürmek temel enstrümanlarım. Zor bir konuyu ele alırken dahi bu enstrümanların okuma yolculuğunu kolaylaştırdığını düşünürüm. Kitap okurken kahkaha atan çocuk, aynı kitabı tekrar tekrar okumak ister. Okudukça kitaptaki katmanlar onun için kolaylaşır. İllaki her kitapta mesaj olması gerekmez bana göre ama kitabın bir mesajı varsa, bir şeyler öğretmeye çalışırken neden çocukları mutlu etmeyelim?
Yerli edebiyatımızda bu katmanlı kitaplardan korkan bir yetişkin kitle var. Anlatılan konunun açık bir şekilde ifade edilmesini ve mümkünse olabildiğince fazla kelime ile anlatılmasını istiyorlar. Resimli çocuk kitaplarına hâlâ “bunda metin az” şeklinde yaklaşan okuyucular var maalesef. Böyle yaklaşan okuyucuya, “metin az ama muazzam bir görsel metin var, görsel metinde kullanılan simgeler var, çizimlerin sizi alıp götürmesine izin verin,” demek istiyorum.
Kelimeler ve çizgiler yoluyla kullanabildiğimiz metaforik anlatımları bu sebeple fazlaca tercih ediyorum. Benim kitaplarım, metaforlar yoluyla sakladığım bir sürü hazineyi barındırıyor. Böylelikle, çocuk okuyucu hazineyi arasın, bulsun ve düşünsün. Kitabı kapattığında, zihninde soru işaretleri olsun ve onların peşine düşsün istiyorum. Çocuk edebiyatı okuyucusunun okuma zevki gelişiyor. Hikâyelerimin anlaşılmamasına dair kaygılarım zaman zaman olduysa da okuyucularımdan aldığım geri bildirimler bu konudaki korkularımın zamanla yok olmasını sağladı.
Doğru ve güzeli gösteren bir ayna..
Figen Yaman Coşar’ın önceki kitabı Efsane Tatilim’de Zeynep, yolunu Afyonkarahisar’a düşürmüş ve bize tarihi referanslarla günümüz anlatısını harmanlayan bir hikâye sunmuştu. Zeynep, Yüksek Deniz Ülkesinde de babasının vazifesi sebebiyle Van’a seyahat ediyor. Hoşap Kalesi’nde Evliya Çelebi ile karşılaşmasıyla başlayan macera; Mesut abinin, Halil’in, Mehmet dedenin, Düriye teyzenin ve hatta Van Denizi canavarının hikâyeye dahil olmasıyla şekilleniyor. Evliya Çelebi’nin kendisine verdiği görevin izini Seyehatname kılavuzluğunda süren Zeynep, kitap boyunca bize bir Van turu attırıyor. Çavuştepe Kalesi’nden Van Çarşısı’na, Kral Sarduri’nin bedduasundan inci kefaline kadar Van tarihi, kültürü ile ilgili çokça bilgi ve anekdot sunan kitap ayna metaforuyla iyiliği, onun bir parçası olmayı, iyi huyları alışkanlık hâline getirmeyi anlatıyor. “Bir şeyleri güzelleştirmeyi beceremeyenler güzelliği ya elde etmek ya da yok etmek için türlü yollara başvurur. Başkasındaki güzelliği ele geçirmeye çalışır. İşte Van’ın başına da bu geldi.” cümleleriyle Van’ın tarihinden bahsederken farklı etnik köken ve inançlara sahip insanların uzun yıllar boyunca bir arada yaşadığını ancak kendilerine benzemeyenin bir yabancı hatta düşman olduğuna inandırıldıklarını söyleyerek bakışını iyi olana çevirmenin önemini hatırlatıyor.
Yüksek Deniz Ülkesinde, Figen Yaman Coşar, Erdem Çocuk, İstanbul 2024, 112 sf.
Yaşasın kompost!
Bir orman yürüyüşü ile açılan Çöpten Toprağa Bir Kompost Hikâyesi, insanların girmediği bir ormanda hiç çöp olmamasına dikkat çekiyor ve “Peki, ormanda yere düşen dallara, yapraklara, meyvelere, devrilen ağaçlara ya da hayvanların kakalarına ne oluyor?” diye soruyor okura. Bir yaprağın izini sürerek bu sorunun cevabını sunduktan sonra toprak besin ağındaki canlılarla tanıştırıyor. Okura topraktaki mucizevi denge ve düzenle ilgili bilgi verildikten sonra kompost bahsine geçiliyor. Bu bölümde farklı kompost çeşitleri, kompostun nasıl yapıldığı, yaparken karşımıza çıkabilecek sorunlarla nasıl başa çıkabileceğimiz zengin görsellerle detaylı bir biçimde anlatılıyor. Kitabın sonunda yer alan ve evden çıkan atıkların hangi tip komposta dahil olduğunu gösteren kompost çarkı da kompostla ilgilenmek isteyenlere hem özet bir bilgi sunuyor hem de öğrenmeyi kolaylaştırıyor. “Şehir hayatında çöpleri ne yapacağız? sorusuna harika bir cevap veren ve doğadaki sürdürülebilirliğe katkı sağlayan bu kitap; evlerimizde, iş yerlerimizde, okullarda atıkları dönüştürmek, kendine yeten bir bahçe oluşturmak için iyi bir başlangıç. Her yaştan okur için.
Çöpten Toprağa Bir Kompost Hikâyesi, Elif Çatıkkaş, Yasemin Kırkağaçlıoğlu, Ayşe Soylu Delier, Vakıfbank Kültür Yayınları, Mart 2024, 72 sf.