World News in Turkish

HASLET VE ÂFET

HASLET VE ÂFET

     Yer ve zamanında gösterilmeyen haslet;

     Olur insan için kaçınılmayan âfet.

     Bir haslet / huy ve karakterin yeri değişse, mahiyeti değişir.   

     Bir haslet; ayrı yerlerde; aynı şahıs tarafından gerçekleştirilirse; 

     Kâh dev, kâh melek, kâh sâlih / iyi bir şahsiyet hâli,

     Kâh faydasız, yaramaz bir kişilik durumu arzeder.

     Nitekim:

     Zayıf bir kimsenin, kavî / güçlü ve kuvvetli birine karşı takındığı 

     İzzet-i nefsi / vakar, şeref ve haysiyetini koruma duygusu sayılan bir sıfatı; 

     Eğer kavî ve güçlü biri, zayıfa karşı gösterirse; bu hâl onun için tekebbür / kibir ve gururdur.

     Kavî / güçlü birinin, zayıf ve güçsüz birine karşı aldığı tevazu / alçak gönüllülük tavrını;

     Eğer zayıf biri, kavîye karşı gösterirse; bu onun için tezellül / alçalma ve riya / gösteriş olur. 

     Bir ulü’l-emr / yönetici ve idarecinin, makamındaki ciddiyeti vakar / ağırbaşlılıktır.

     Yönetici; mahviyeti / alçak gönüllülüğü, kendini değersiz görmeyi, makamında gösteriyor ise;

     Bu onun için zillet, alçaklık ve ezilmişlikten başka bir şey değildir.

     Makamında göstermemesi gereken mahviyeti, hanesinde takınsa; bu onun için tevazu olur.

     Makamında gösterdiği ciddiyeti; evinde gösterirse bu da kibirdir.

     Eğer bir şahıs, kendi şahsı adına konuşursa; müsamahası, hamiyeti; 

     Yani din, vatan, millet ve aile gibi değerleri koruma duygu ve gayreti, bir fedakârlıktır.

     Bu haslet / huy ve karakteri; bir amel-i salih / hayırlı, faydalı bir davranıştır.

     Fakat eğer konuşması başkaları adına ise, konuşması; yani gösterdiği müsamaha hıyanettir.

     Fedakârlık sıfatı ise; iyi ve sâlih olmayan, yararsız bir sıfat sayılır.

     İşin başında, üzerine düşeni yapmayıp da, sadece tevekkül edenin yaptığı tembelliktir.

     İşin sonunda, üzerine düşeni yaptığı için, sonucu tabii karşılaması ise, dinsel bir tevekküldür.

     Evet, çalışmanın sonucunda, kısmetine razı olmak memduh / övülen bir kanaattir.

     Çünkü sa’y / çalışma meyil ve arzusunu kuvvetlendirir.

     Mevcut mala iktifa / yetinme; mergub / rağbet edilen, beğenilen bir kanaat değildir.

     Bilâkis bu, dûn-himmetlik / gayretsizlikten gelen bir hâldir.

     Kur’an sâlihatı / Allah’ın emrettiği hayırlı amelleri ve takvâyı / 

     Allah korkusuyla dinin yasak ettiği şeylerden kaçınmayı;

     Mutlak bırakır / sınırlamadan zikreder.

     Kur’an; sâlihatı mutlak / sınırsız ve mübhem / kapalı bırakıyor. 

     Çünkü ahlâk ve fazîletler, hüsün ve hayır çoğu nisbî / görecelidirler.

     Nev’den nev’e / türden türe geçtikçe değişir. Sınıftan sınıfa indikçe ayrılır. 

     Mahalden mahalle mekân değiştirdikçe başkalaşır.

     Fertten cemaate, şahıstan millete çıktıkça mahiyeti değişir.

     Mesela bir şahıs, kendi namına hazm-ı nefiste bulunup / tahammül edip, övünemez.    

     Ama millet namına övünür, hazm-ı nefis etmez / tahammül göstermez.

     Madem ki Kur’an, bütün insan tabakalarına, her asırda, her durumla ilgili 

     Şümullü / kaplayıcı ezelî bir hitaptır; 

     Hem nisbî / göreceli, izafî / nispet edici olup, güzellik ve hayırları çoktur.

     Kur’an’da sâlihât kelimesinin mutlak / serbest bırakılması;

     Belâgatlı ve veciz bir ifadedir.    

     Makamâtın / makamlarının te’sîri / etkisi; remizle / işaret ve ince nüktelerle.

     Hakikatleri, ibham / gizleme ve saklamasıyla. 

     Yâni belirsiz bırakmasıyla ortaya koyar. 

     Kur’an’ın icazı / veciz, az öz anlamlı ifadesi, aslında bir tafsil / 

     Teferruatlı, geniş izah ve açıklamadır.

     Kur’an’ın sükûtu / susması ve sessiz kalması ise, geniş bir sözdür.

     

Читайте на 123ru.net