10’LARIN İZLERİYLE TÜRKİYE - 137
...Dünden devam
2000’Lİ YILLAR:
Yine bu dönemde yaşanan ve ülke ekonomimizi de etkileyen Körfez savaşı ve 1994 yılında yaşadığımız ekonomik kriz sonrasında ülkemiz ilk kez hiper enflasyonu yaşamış, o dönemde yapılan kısmi ama yeterli olmayan iyileştirmelerle bu krizden çıkabilmiştir.
Ancak bu defa 1998 yılında Asya ekonomilerinde meydana gelen ekonomik kriz, IMF'nin önlemleriyle küresel bir krize dönüşmemişse de, bölge ülkelerinden Çin, Rusya ve Japonya'yı derinden etkilemiştir. Türkiye'de bu krizden nasibini almış, ülkemizdeki Uzakdoğu sermayeli şirketler, Türkiye'yi birer, birer terk etmeye başlamışlardır.
Aynı yılın sonlarına doğru Rusya'daki ekonomik bunalımın yerel krize dönüşmesiyle, Türkiye'nin o dönemine damgasını vuran 'valiz ticareti' azalmış ve ülkemiz en önemli ihracat ve turizm partnerlerinden birisini kaybetmiş; sonuç olarak ülkemizin cari gelirlerinde gözle görülür bir düşüş yaşanmıştır.
1999 yılında iki kez ve kısa aralıklarla deprem felaketiyle karşı, karşıya kalan Türkiye ekonomisi; yetişmiş elemanın yanı sıra, toplam maliyeti 13 Milyar doları bulan büyük bir kayba uğramıştır. Ülkemiz, 1999 yılının sonunda ekonomik açıdan karamsar bir tablo çiziyordu. Ekonomimiz %6 küçülmüş, enflasyon %70'e ulaşmış, bütçe açıkları büyümüş, hazine faizlerinin yıllık ortalama bileşik oranı %106'ya ulaşmıştı. Bu koşullar nedeniyle Türkiye 1999 yılında IMF (uluslararası para fonu) stand – bay (her an verilebilecek kredi) desteği ile üç yıllık 'Enflasyonu Düşürme' programı olarak adlandırılan bir program uygulayacağını açıklamıştır.
Uygulamaya konulan bu program meyvelerini 2000 yılında vermeye başladı. Ülkeye sermaye girişleri çoğaldı ancak enflasyonda düşüş, beklendiği kadar hızlı olmadı. İthalatın da hızla artması üzerine; dış açık kaygı verici boyutlarda büyümeye başladı. Kasım 2000'de piyasada taze para sıkışıklığı öylesine had safhaya ulaştı ki! Ekim 2000'de %39 olan gecelik faiz, Kasım ayında %95'e, Aralık ayında ise; %183'e çıkmıştır. Ekonomimizde ki bekleyişlerin giderek olumsuzlaştığı bu ortamda, Hazinenin yüklü bir borçlanma itfasına (iç borç geri ödemesi) gideceği 19 Şubat 2001 tarihinde Milli Güvenlik Kurulu toplantısında;
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arsında yaşanan siyasi kriz sonrasında, Başbakan Bülent Ecevit'in; 'devlet yönetiminde kriz var' şeklinde bir açıklama yapması; bir anda ülkemizde büyük bir kriz yaşanmasına neden olmuştur.
(Bu toplantıda Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında büyük bir sorun yaşandığını, bu sorunun, o günkü toplantıda üslup nezaketsizliği ile başlayarak, anayasa kitapçığının Cumhurbaşkanı Sezer tarafından Bülent Ecevit'in önüne fırlatıldığı, bunun üzerine Başbakan yardımcısı Hüsamettin Özkan'ın, Sezer'i hedef alarak, 'nankör kedi' dediği haberlerini dönemin gazetelerinden okumuştuk…)
Başbakan Ecevit'in bu açıklamasıyla birlikte mali piyasalarda panikle başlayan süreç, TL'yi savunmak adına faizlerin astronomik rakamlara yükselmesi ve yoğun döviz talebi nedeniyle,
Merkez Bankasının 5 milyar dolarlık döviz satışıyla sonuçlanmış, bir gün önce 670 bin TL olan dolar, 1 milyon TL'yi aşmıştır. Bunun yanı sıra yabancı bankalar, vadesi gelmemiş kredilerini de geriye çekmeye başlayınca; 21 Şubat'ta bankalar arası gecelik faiz %6200'e kadar çıkmıştır.
Bankacılık sistemimizdeki çöküşü önleyebilmek için TL'nin yabancı para birimleri karşısındaki değeri dalgalanmaya bırakılmıştır. Sonuçta, yapılan örtülü devalüasyon ile TL'nin değeri, %40 civarında düşmüş, devletimizin borcu ise, 29 katrilyon artmıştır.
Bu karanlık tablo karşısında Ecevit Hükümeti, 22 yıldan beri Dünya Bankasında görev yapan ve bu kuruluşun Ortadoğu ve Kuzey Afrika'dan sorumlu başkan yardımcısı Kemal Dervişi Türkiye'ye davet ederek, ekonominin bu kötü gidişine dur demesi için bir plan hazırlanması istendi.
Ekonomiden sorumlu devlet bakanlığına getirilen Kemal Derviş'in hazırlamış olduğu ve 1 Mayıs 2001'de kendisinin açıklamış olduğu 'Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı', IMF ile imzalanan stand-by düzenlemesi ve Dünya Bankası Kredileriyle de desteklenen ekonomimiz düzelme yoluna girdi.
Ekonomi yönetimin Kemal Derviş'e bırakılmasının ardından, siyasilerin gelecek düşünceleri nedeniyle atamadıkları ekonomimizi düzlüğe çıkaracak adımlar peş, peşe atılmaya başlandı.
Devam edecek...