World News in Turkish

EĞER PERDE AÇILSAYDI...

EĞER PERDE AÇILSAYDI...

     İnandığımıza, gerçekten inanıyor muyuz?

     Çünkü, neye nasıl inandığımızı hiç ele almıyoruz!

     Mantıkî, aklî cevaplar peşinde koşmuyoruz!

     Kendisine inandığımız O Yüce Zât’ı bilmeyi, anlamayı / idraki

     Ve bunların neleri gerektirdiğini; hiç mi hiç düşünmüyoruz!

     Eğer düşünüp de, hakikî imanı / inancı elde etmiş olsaydık; 

     Dünya bize vız gelirdi. 

     Nefsanî ve şeytanî şüphe ve inkâr fırtınaları karşısında, asla sarsılmaz;  

     Dünyaya mertçe meydan okuyabilirdik.

     İman ve inancımız; toprağa çıplak gözle bakmamıza benziyor! 

     Çünkü, ilimden soyutlanmış bu bakış; 

     Bize toz ve topraktan başka bir şey göstermiyor!

     Aynı yere jeolog / yer bilimci gözüyle bakabilsek; 

     İçinde sakladığı maden cevherlerinden haberdar olur;

     Gereğini yapmaya, canla başla koşuşurduk.

     Çünkü sadece dışı gören basar / göz sahibiyiz.

     İçi gören basiret’ten mahrumuz!

     Halbuki biri maddî göz, diğeri manevî gözdür.

     Oysa çeşit çeşit gözler var:

     Can / ruh gözü, kalb gözü, basiret / hakikati görüş gözü, ilim gözü, 

     Tecrübe gözü, mâna ve maneviyat gözü gibi.

     Eğer taklidî / sözde imandan, tahkikî / araştırılarak bilinen, asıl ve gerçek; 

     Yani görürcesine olan iman / inanç seviyesine çıkardığımız;

     Bir iman sahibi olabilirsek:

     “Eğer perde açılsaydı, şüphesiz imanım şimdikinden fazla olmazdı!”

     Diyen Hz. Ali’nin inanışı gibi bir imana kavuşabiliriz.

     Zira, ancak bu şekilde “tam imana ve sağlam bilişe” ulaşabiliriz.

     Ancak, böyle bir iman sayesinde; gaybe / görünmeyene imanda;

     Şüphe örtüsünü kaldırmak mümkün ve olasıdır.

     Ancak, böyle bir imana sahip olmakla, 

     Kesin bilgi olan ayne’l-yakîn / görürcesine yapılan imandan;

     Marifet mertebesinin en yükseği olan hakikati müşahede ederek yaşamak olan;

     Hakka’l-yakîn derecesine yükselmek kabildir.

     Böylece Hz. Ali’nin; İnsanlık Âlemi’ndeyken İlâhlık Âlemi’ni seyrettiği gibi, 

     Umulur ki, bizler de ruh ve basîret gözümüzü açarak;

     Bâtınen açık, zâhiren kapalı İlahî Âlem’in sırlar kapısını aralıyarak; 

     O İlahî havayı teneffüs etmek imkânını bulabiliriz.

     Böylece “Haber, görmek gibi değildir.” hükmüne bizzat vâkıf oluruz.

     Yunus Emre’nin: “Bir ‘Ben’ vardır bende, benden içerü.” dediği gibi,

     Kendimizdeki varlığından gafil olduğumuz, asıl kişiliğimizle;

     Kâinatın görünen yüzünde; -sözde- görünmeyen sırlarına vukufiyetin

     Manevî hazzını tatmaya başlayabilir; 

     Kâinatın meçhul taraflarına;

     Malûmiyet kisvesini giydirebiliriz.

     Aslında göreceklerimiz, yeni şeyler olmayacak! 

     Mevcut ve var oldukları halde, 

     Kendimizce perdelendiğimiz için, göremediğimiz;

     Gerçeklerden başka bir şey değil onlar.

     

 

Читайте на 123ru.net