Ayakta yemek
Ey sevgili okur. Alın size bir sıkıcı yazı daha. Hem de sofra adabından, akıl veren türden. Akıl vermek akıl kârı değil elbet, herkesin aklının pazara çıkınca kendi aklını beğendiği arz üzerinde. Yine de bu yazılara ihtiyaç olduğu kanaatimi koruyorum. Zira gidişat iyi değil. Niyetimiz sözün kısasından anlayanlara dilimiz döndüğünce birşeyler söylemek. Doktor olunca tavsiyeler babında laflar havada uçuşur, şöyle yiyin böyle yemeyin diye. Ama bizim haddimize değil bu kabilden keskin sözler.
Bu yazıyı ayakta okumanızda bir sakınca yoktur dedikten sonra dilerseniz hiç vakit kaybetmeden bahse girelim. Kültürümüz ile yozlaşmayı ayırt eden bir turnusol kağıdı gibi bir durum var. Bir ölçü, bir kıstas sanki. Üzerine basa basa kültür savunuculuğu yapanlar yabancılaşmanın tesiriyle önemli yemekli toplantılarını tertip ederken davetlileri ayağa dikmeye ve bu şekilde atıştırmasını uygun görmekteler. Lüks diyebileceğimiz, özentili davetlerde, toplantılardaki yemekli ikramların ayakta yapıldığını çoğu defa şahit olmuşuzdur.
Oysa ki, suyu bile üç yudumda ve oturarak içmeyi tavsiye eden bir öğretiye sahibiz. Kaldı ki, ayakta yemenin yeme adabı çerçevesinde ele alınıp iyi bakılmadığı, hoş karşılanmadığı halde. Sokak lezzetlerimizden olan tavuklu veya nohutlu pilavı sokak ortasında veya bir kaldırım kıyısında müşterisine sunan esnafımız küçücük bir alanda bile olsa müşterisinin oturmasını temin edebiliyor, bu amaçla bir tabure koyabiliyor. Bunu dile getirmemin sebebi bu konudaki hassasiyete iyi bir örnek oluşturması.
Konuyu çok dağıtmadan, esas meseleden sapmadan sohbete devam edecek olursak, yemek kültürünün bir sofra kültürü olduğunu unutmamak gerekir. Sofranın da olmazsa olmazları beraber ve oturarak yemek. Bu yüzden sofra sadece doyma ihtiyacımızı değil, sosyalleşme diye de ifade edilen kaynaşmamızı da sağlar.
Ne yediğimiiz kadar nasıl yediğimiz de önemli. İnsanı insan yapan hasletlerden. Yiyecek kültürümüzde sokak lezzetlerinin zenginliği asla küçümsenmeyecek kadar çeşitlilik gösterir. Ama ayaküstü lezzetlerimiz yoktu. Ta ki, fast food ile tanışana dek. Günümüzde kültürel erozyon mu diyelim, yozlaşma, yabancılaşma mı diyelim, bütün bunlar kültürümüzü, misafir ağırlamamızı ve davetlerimizi çok değiştirdi.
Gelgelelim meselenin özüne. Doktorların da ayakta yemek yemeyi tavsiye etmemesine. Yerçekimi etkisiyle midenin hızlı boşalmasına ve yiyeceklerin tam sindirilmeden bağırsağa geçmesine ve şişkinlik, gaz, hazımsızlık gibi rahatsızlıklara sebep olan ayakta yemekten dolayı mide dolmadığı için tok olup olmadığınızı asla anlayamayacağınız bir gerçek.
Bir başka önemli gerçek de şu. Aynı yemeği ayakta yediğimizde daha fazla kalori alıyoruz demektir. Yetişkin kadınlarla yapılan bir çalışmaya göre oturarak yemek yemek, daha az yemek yemenizi ve daha az kalori almanızı sağlayabilir. Amerika’da özel üniversite ve devlet üniversitesinde okuyan 1013 öğrenciyle yapılmış bir çalışmaya göre de düzenli öğün hazırlayıp tüketen öğrenciler, öğün düzenine sahip olmayanlara göre daha sağlıklı besleniyor. Ayrıca ayakta bir şeyler yiyenlerin daha sağlıksız şeyler tüketme ihtimali de unutulmasın.
Uzun uzun öğle yemekleri için ayıracak zaman yok artık. Yemek saati yerini ayaküstü yenen yemeklere bıraktı. Yine de yemek için zamanınız olmasa bile acele yemeniz gerekiyorsa ayakta değil de oturarak yemeniz tavsiye ediliyor. Çünkü hız için hazımsızlığın sebep olabileceği uyarısı yapılıyor.
Her ne kadar araştırmalar ayakta veya hızlı yeme rekorları yüzünden kısa vadede bir soruna yol açmadığını gösterse de yavaş yemenin yiyeceklerden azami fayda sağlaması mümkün. Yemek alışkanlığı evden sokağa, yavaştan hızlıya doğru kaydıkça, en önemlisi de batı tarzı yemek yemenin benimsenmesi ve fast food kültürünün hızla yayılması bizi adeta oturmamıza bile fırsat vermeden bir yeme içme faaliyetine icbar ediyor sanki. Bütün iş sizin bu mecburiyete teslim olup olmamanıza bağlı.
GÖZÜME TAKILANLAR
İlk çocuk yıllığı yayında
Türkiye’deki çocukla ilgili bütün bileşenlerde izlenen süreçlerin periyodik değerlendirildiği “Türkiye Çocuk Yıllığı 2023” yayında. Düşünce ve derleme yazılarıyla çözüm odaklı yaklaşımın izlendiği, ülke ölçekli çocuk gerçeğinin çocukluk tarihi bakımından belgelendiği yıllık 1923-2024 yıllarını kapsıyor. 2462 sayfalık yıllık Çocuk Vakfı tarafından hazırlandı.
Figani Efendi’ye tescil
Manisa Demirci'ye has "Figani Efendi Eriği" coğrafi işaretle tescil edildi. Başvuru sahibi Demirci Belediyesi olurken, Kaymakamlık ve İlçe Tarım Müdürlüğü işbirliği yaptı, Zafer Kalkınma Ajansı destek verdi. 1886 yıllarında Mora Yarımadası’ndan getirilip yetiştirilmeye başlanan erik, fideyi getirenin adıyla anılmaya başlandı. 20 bin ağaçtan yılda 300 ton ürün ediliyor.
Pehlivanlar yağlandı
Edirne’nin Sarayiçi bölgesindeki er meydanında 4-7 Temmuz tarihleri arasında düzenlenen 663. Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri organizasyonunda güreşen pehlivanlarımız için 2 ton kadar sızma zeytinyağı kullanıldı. Trakya Birlik altı asırlık bu geleneksel müsabakada mücadele eden güreşçilerin vücutlarına sürdükleri zeytinyağların sponsor firması olmaya devam ediyor.
Lahmacunun iki vatanı
Yaklaşık 5 bin yıllık geçmişe sahip olduğu belirtilen lahmacun Arapça’da “lahm ü macin” yani et ve yoğurulmuş hamur anlamına gelir. Mayasız hamurdan yapılır ve üzerine kıymayla birlikte çeşitli baharatlar koyulduğu için pideyi andırıyor. Antep ve Urfa tescilli lahmacun lezzetlerinin iki şehri. Tarsus’a ait olan fındık lahmacun için ayrı bir bahis açmamız icap ediyor. Gastronomi kentlerinden Gaziantep ve Şanlıurfa’nın paylaşamadığı tescilli lezzet lahmacun, soğanlı ve sarımsaklı seçenekleriyle iki şehir arasında tatlı bir rekabet ile gündeme geliyor. Şekil olarak kıyaslamak gerekirse, Şanlıurfa lahmacunu biraz daha yuvarlak, Antep lahmacununu ise ovaldir. 2017’de coğrafi işaretle tescillenen “Antep lahmacunu”nun en önemli özelliği, sarımsaklı olması. Domates, koyun eti, maydanoz, kırmızı ve yeşil biber ile farklı bir tada sahip. Açılmış hamurun üzerine zırh ile kıyma haline getirilmiş kuzu eti, maydanoz, sarımsak, domates ve çeşitli baharatlarla hazırlanan iç malzemenin serilir. Özel olarak hazırlanmış taş fırınlarda pişirilir. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde “lahm-ı acinli börek” olarak adlandırılır. Şanlıurfa lahmacununda ise ağırlıklı soğan tercih ediliyor. Ayırt edici özelliği isot kullanılması, sadece soğan ilave edilmesi ve bunun dışında başka hiçbir baharatın eklenmemesi. 2018’de tescillenen Urfa lahmacunu şehirde kıymalı veya kıymalı ekmek olarak da bilinir. Geçmişte Urfalılar evinin dışında lahmacun yemezken günümüzde ev dışında da yapılan lokantalarda tüketilen geleneksel bir yemektir. 1960’lardan sonra ülkemiz çapında yayıldı.