World News in Turkish

ATA DOSTLUKLARA ÖZLEM

ATA DOSTLUKLARA ÖZLEM

Sevgili dostlarım merhabalar!

Nasılsınız efendim?

Dilerim yaşantınızın her anı kadim dostluklarla şen şakrak olur. Kurulan dostluk otağınızda muhabbetleriniz içten ve bâki olur.

Bugün sizlerle sohbetimizin konusu:

İnsanlararası dostluk ilişkilerimizde neden inişler çıkışlar yaşıyoruz?

Neden atalarımızda olduğu gibi sağlam temeller üzerine kurulu değil dostluklarımız?

Efendim, kadim dostlukların bu afili handa yapaylaştığını görünce insan bir garip hissediyor kendini değil mi? Oysa fâni âlemde hepimiz birer misafir iken neden birlik beraberlik içerisinde yaşayamıyoruz ki sanki!

Ata/dede dostluklarının artık bugünümüzde olmayışına da tabii ki sadece iç geçirmekle yetiniyoruz. Keşkeler sadece laf olsun diye dolanıyor dilimize. Lakin nedense nedenini sorgulamak istemiyor hiç usumuz. Ehhh şeytanın da bizden zaten isteği bu değil mi ki zaten?

Nedense herkes birbirine (sözüm meclisten dışarı) "Dost Kazığı" atmayı marifet zannediyor. Dostluk otağına dikenli çullar seriyor. Neden? Niçin?

Oysa ata /dede dostluklarında dost; kardeş, yaren bilinirdi.

"Ahretliğim" denir, iyi kötü günde dostun yanında olunur, arkasından da konuşulmaz ve mert olunurdu. Namertle sırt sırta verilmezdi.

Acaba bu değişime uğramamazın tek nedeni yoksa benlik duygusuna kendimizi iyice kaptırmış olmamız mı?

Fâni yaşam hevesimizin geçici olduğunu mu unuttuk yoksa bizler? Acaba diyorum kendi kendime son yıllarda yaşadığımız pandemi ve depremin de etkisi mi oldu bu değişimimize?

Sizler de ben gibi denk geliyorsunuzdur çevrenizde mutlaka. Bu handa bir "hiç" olduğumuzu unutup benlik duygusu ile yol alanları.

Eyvah ki eyvah!

Kimileri hep alkışın kendine olmasını istiyor. Kimileri doymak bilmez benliğinin esiri oluyor. Kimileri "can dostumsun" dediğine ilk çelmeyi takan oluyor. Tabii ki istisnalar kaideyi bozmuyor. Öyle güzel insanlar da var ki böyle insanların da sayıları bitsin istemiyoruz.

Hele bir de "kibirlilik" denen bir huyun esiri olanlar var. Aman Yarabbi! Nerdeyse burunları Kaf Dağı'nı da aşıp gök kubbeye yetişiyor.

En sevmediğimiz huylardan birisi de çokbilmişlik taslayanlar değil mi? Denk geliyorsunuzdur işte, cahiller usta, ustalar ayak altı oluyor bu zamanda maalesef. Kime sorsak "ben veliyim" diyor. Çok bilmişler de "ben âlimim" diyor. Eh hâl böyle olunca da efendim bizlere de "zırdeli" deniliyordur sanırım bu âlemde. Ha bu arada bir de emeğe saygı da tükeniyor.

Burun kıvırarak kusurlar aranıyor oldu artık. Neden mi? Çünkü güzel bakıp güzeli görmeyi, iyiyi düşünüp iyiye yormayı rafa kaldırdık. Yoğun bakımlık oldu insanlık. Eh, helvasını pişirir yeriz erdemliğin de artık. Özür dilemeyi bilmiyoruz, affetmeyi bilmiyoruz. İçimizdeki öfke giderek daha da büyüyor. Onarılmaz yaralar açıyor.

Kibir demişken efendim, rahmetli dedemin kulağıma küpe olan bir nasihatı aklıma geldi:

"Derya deniz gibi engin ol, dingin ol!

Akan su gibi de gönlün hep alçak olsun!.

Hiç akan suyun kibirle yukarı doğru aktığını gördün mü? Su zaten kendi yolunda akıp gider.

Gücünü, yukarı tırmanmak için boşa sarfetmez. Kimseye de suyunu sıçratmadan yol alır."

Sevgili dostlarım ne yazık ki bizler; bir akar suyun alçak gönüllüğüne bile sahip değiliz artık. Kibrimiz ve hırsımız yüzünden daima yukarıya tırmanmak için dostun sırtına basarak onu harcar olduk; nefsimiz uğruna yok ettik dostluklarımızı.

Kimi zaman da dostluk otağında içten dostlukları çarçabuk koparıverir olduk. "Canım cicim"lerle serilen postlara gül değil de dikenler serer olduk. Dostun canı yanmış ya da yanmamış hiç umrumuzda olmadan. Hazıra konulmuş emeklere oturup bağdaş kurar olduk. Sanırım en acı duygu da benlik uğruna dostun dosta attığı kazık olsa gerek! Oysa bu âlemde hepimiz birer ölümlü değil miyiz? Neden bir hırs ummanında boğmaya çabalıyoruz birbirimizi. Gidenler ne götürebildiler ki halis amellerinden başka. Neden yanlışı dediğimizde dostluklar tek celsede idam ediliyor. Hele bunu hiç anlamış değilim. Zor inşa edilen dostluklar kolayca bitiriliyor. "Muhabbetimiz bitmiştir" deniyor doğruları da söyleyince. Bitmesini isteyene diyecek kelamımız da yok tabii ki.

Zorla güzellik olmaz ki efendim. Biz de eyvallah der geçer gideriz. Yanlış olana kucak açacak nefis yok ki benliklerimizde. Atasözümüzde de bu durum ne güzel ifade edilmiş:

"Gönülsüz bişen aş; ya karın ağrıtır ya da baş."

Sevgili dostlarım; bir pamuk ipliğine bağlı olan ömrümüzü ne yazık ki dünyevi ihtiraslarlar uğruna harcayıp gidiyoruz. Bitmek bilmez istek ve arzularımız; kişiliğimizi de etkileyerek bencilleşmeye, kibirlenmeye hırsımızın kölesi olmaya başlıyoruz. Sanırım yolun sonuna (ecel vakti) gelene  kadar da bu huylarımızdan vazgeçeceğimiz yok gibi görünüyor.

Atalardan gördüklerimizi unutup düşenin elinden tutmadığımız gibi bir çelme de biz atar olduk dosta ve yârene bu afili handa, eyvah ki eyvah!

Efendim ata/dede dostluklarına özlem nasıl olmasın ki! Çocukluğumda görürdüm sizler de çok şahit olmuşsunuzdur. Büyüklerimizin düşenin elinden nasıl tutup kaldırdığını. Dost otağında nifak olmadığını. "Ben" değil "hepimiz" dendiğini.

Kibir yoktu mesala insanlar arasındaki ilişkilerde. Ahde vefa vardı. Emeğin her türlüsüne saygı vardı. Büyük büyüklüğünü, küçükse küçüklüğünü bilirdi.

Yapılan yardım dayanışması hep gizli olurdu.

Başarı alkışlanır başarısızlıklar da kınanılmazdı.

Dosta gerektiği yerde göz, gerekirse el ayak olunurdu. Dostun dizleri üzerine düşmesine gönüller razı olmazdı. Velhasılıkelam içilen çaylar dost otağında huzurla, sevgiyle içilirdi. Herkes korkmadan sırtını birbirine yaslardı. Herkes, rızkı ne ise onunla yetinir, açgözlülük yapmazdı. Çocuklar bile kıskançlık nedir bilmezdi. Minicik avuçlarda ne varsa  paylaşılırdı. Küçücük yüreklerde de kin-kıskançlık hiç olmazdı. Doyumsuz değillerdi mesala. Öylesi masumdu ki oynanan oyunları. Şimdilerde büyüklerin birbirleriyle dalavere dolu oyunlarını görünce insanın oyun oynayası da gelmiyor.

Geçmiş ile şimdiki zaman dilimi arasındaki dostluk  kavramı ne kadar da farklı maalesef!

Neden?

Bu değişime uğramamazın nedeni ne?

Yoksa bizler ölümü mü unuttuk? Sırat köprüsünden geçerken bize kıyak mı geçilecek sanıyoruz?

Kul âhı alarak Cennet-i âla'da bize yer hazır olacağını mı düşünüyoruz?

Sebepsiz gönül kırmalar had safhaya ulaşıyor artık. Daha dün yanında olan dostun bir bakıyorsun benlik uğruna seni kolayca harcayabiliyor. "Ahiretliğim" dediğin dostun yine seni benlik uğruna harcayabiliyor. İki acı kelamla hop bir bakıyorsunuz dostluk bitiriliyor. Aaa! Ne kadar kolaymış bitirmek. Dostluğu kurarken sarfettiğin gönül emeğine ne oldu?

"İğne ipliksiz

İplik de iğnesiz

Bir işe yaramaz."

ZE

Efendim iğne ile ipliği iki dosta benzetirim ben.

İğne, tek gözlü dev gibi sivri ucuyla insanları ürkütür. Kimse ona yanaşmaya cesaret edemez; zira sivri ucunun batıp canı delik deşik edecek korkusuyla...

İplik, öyle kendi başına dolaştıkça kördüğüm olur. Kimse o kördüğüme yanaşmaz; zira boğulacak korkusu yaşanır can gidecek korkusuyla...

Oysa iğne ile iplik birbirleriyle buluştuklarında; ne çok yırtığı ve söküğü tamir ederler. Ne çok güzellikler nakşederler. Renk renk iplikler çoğalarak iğneyle birlikte insanlığa gökkuşağı dikerler.

Sevgili dostlarım; dostluklar da böyledir işte; sivri tarafımızdan yaklaşırsak dost canlara batarız. Yanlış ilmek atılınca da dostluklarımızı kördüğüm ederiz. İşin içinden çıkamayız. Pişmanlıklarımız da faydasız olur artık.

Velhasılıkelam; iğne/iplik misali eğer halis dostluğumuz yoksa tek başımıza bir anlam da ifade edemez yaşantımız. Yaşamdan da (zaten istesek de) zevk alamayız.

Oysa dostlar, yaşantımızın iyi - kötü her anında ihtiyaç duyduğumuz varlıklardır.

Dostluğun değerini bilen dost gönüllere de selam olsun efendim!

"İğneye yaraşır iplik 

Dostluğa yaraşmaz kemlik!"

Efendim bizler masal gibi bir alemi bu dünyada davranışlarımızla istersek kolayca cennete, istemezsek cehenneme çevirebiliriz. Nefsimize güzellikler doldurmak da bizim elimizde. Dosta candan bir tebessüm sadaka olmasın, zoraki olmasın yüreklerimizde.

Sevgili dostlarım temennim, özlenen ata/dede dostluklarının bugümüzde de bizlere örnek teşkil edebilmesi. İnsanların daha sağlıklı dostluklar inşa ederek birlik beraberlik içerisinde mutlu yaşayabilmenin fevzini yaşatabilmesi. Bir fincan kahvenin hatrının kırk gün değil bir ömür boyu hatrı sayılır olması. "Ahretliğimsin!" diyen candan dostların çok olması. Ömrümüz bitmeden, benlik duygusuyla yol almadan, hiçliğimizi unutmadan dost otağlarda nefsimize güzellikler doldurmak dileğimle sağlıcakla ve sevgiyle kalınız efendim.

Sürç-i lisan ettiysem eğer affola!

Читайте на 123ru.net