World News in Turkish

BEYKOZ CAM İŞLERİ

İstanbul’un en eski ilçelerinden Beykoz tarihi yapıları ve ünlü mesireleri dışında cam işleriyle de tanınmıştır.

İnsanlığın uygarlık düzeyine erişmesinden sonra, cam ve camdan yapılan objeler, bazı eşyalar her zaman öncelik kazanmıştır. Alümin, kurşun oksit, kireç ve potas karışımından meydana gelen cam bir bakıma silikatlar bileşimidir. Normal sıcaklıkta sertliğini korumasına karşılık ısıtılınca yumuşamaya başlar, ısı yükselince de hamura dönüşür. Camın yapımında silis, bortrioksit, fosfor pentaoksit, silikatlar ve fosfatlar birlikte ergir, bu bileşik soğutulunca cam görünümünü kazanırlar.

XVIII. Yüzyılda İstanbul’da cam üzerine yoğunlaşan atölyeler kurulmaya başlanmıştır. Mehmet Dede isimli bir Mevlevi dervişi İtalya’ya giderek billur ve cam işçiliği üzerinde çalışmış, sonra da Beykoz’da cam atölyesi kurmuştur. Bu atölyede “Beykoz işi” olarak isimlendirilen yaldızlı, billurlu kâseler, sahanlar, bardaklar, şişeler, lâledanlıklar ve gülaptanlar yapılmıştır.

Sultan Abdülmecit 1848 yılında Paşabahçe’de yeni bir cam ve billur imalathanesi kurdurmuştur. Prof. Celal Esat Arseven XIX. Yüzyılda İstanbul’da orijinal ve mahalli karakterde cam eşya yapan atölyelerin olduğunu ileri sürmüştür.

“Bunların ilki Boğaziçi’nin Anadolu kıyısındaki Beykoz civarında bir Mevlevi dervişi olan Mehmet Dede tarafından kurulmuştur. Bu imalathanede fincan, sürahi, bardak, vazo, reçellik, gülâptan ve benzerleri gibi üzerleri yaldızlı nakışlarla süslenmiş, beyaz süt rengi ya da saydam olmayan mavi renkte bir cam hamurundan yapılmış her çeşit cam eşya imal edilmiştir. O zaman memlekette çok yayılmış olan bu mamullere, yapıldıkları yerlerle bağlantılı olarak Beykoz adı verilmiştir.

Nurettin Rüştü Büngül de bir belgeye dayanarak bu konuya bir kez daha değinmiştir:

“Üçüncü Sultan Selim zamanında Mehmed Dede isminde bir Mevlevi, İtalya’da öğrenip gelerek burada açtığı bir dergâhta cam ve billur imalatından bir hayli san’at eserleri vücuda getirmiştir. Bunlardan yaldızlı billur kâseler, sahanlar, bardaklar ve şişeler yapmıştır. Ve bunlara Beykoz ismi verilmiştir. Şeffaf ve camdan mamul oldukları ve süt rengi ve boyalı çiçekli bardakları da vardır. Bunların yanı sıra zarif, lâlelikler, gülaptanlar da yapılmıştır. Beş liraya şişeleri, on beş liraya bardakları ve güzel lâlelikleri, yüz liraya büyük yaldızlı kâseleri ve beş yüz liraya kadar da leğen ibrikleri satılmaktadır. Zaman zaman bu desdigâhlar tatili faaliyet etmiş ve padişahların himayesinde yeniden açılmış ve Sultan Mecid’in bir hattı hümayunu ile Paşabahçe’de bir desdigâh vücuda getirildiği tespit edilmişti. Süt renginde kırılmaz adı verilen tabaklar, beyaz ve menevişli boncuk tespihler burada vücude getirilmiştir.”

Yakın tarihlerde yapılan bütün bu araştırmaların ışığı altında Beykoz’da kristal, cam ve opalinden çeşitli eşyalar yapıldığı öğrenilmiştir. Bunların başlıcaları; ayaklı ayaksız cam eşyalar, kapaklı bardak, kandil, kapaklı kâse, lâledanlık, sürahi, çeşmibülbül, karlık, gümüş kapaklı matara, fincan, ibrik, şamdan, kuşlar, tabanca biçimli serpiciler, tuzluk, şekerlik, leğen, bakraç, hokkalar ve çeşitli boyutlarda şişelerdir.

Soul Modanau isimli bir Yahudi 1899 yılında Beykoz’un yanı başındaki Paşabahçe’deki İspirto Fabrikası’nın olduğu yerde “Fabrico Vetrani D. Modano Constantinopolis” isimli bir cam fabrikası kurmuştur. Bazı kaynaklarda 1902 yılında beş yüz işçinin çalıştığı belirtilen bu fabrika, Avrupa’dan ithal edilenlerle rekabet edemeyerek kapanmıştır.

Sultan II. Mahmut’un damadı Tophane Müşiri Ahmet Fethi Paşa’nın XVIII. Yüzyıl sonlarında kurduğu fabrikada yapılan cam işleri son derece ün kazanmış, Venedik’te yapılanlarla benzeri olmuştur. Beykoz cam işlerinin en büyük özelliği de ışığa tutulduklarında kırmızı bir rengi yansıtmış olmalarıdır.

Türkiye’de modern anlamda cam fabrikası 1935 yılında işletmeye açılmıştır. Paşabahçe’de kurulan bu fabrika modern makinelerle daha da gelişmiştir. Burada eski Türk motiflerin cam üzerine uygulanmasıyla son derece güzel eserler meydana getirilmiştir. Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları Anonim ortaklığının girişimiyle cam işleri yeni bir boyut kazanmıştır. Bunun sonucu olarak Avrupa’dakilerden daha da kaliteli eserler yapılmıştır.

Beykoz’da üretilen çeşmi bülbüllerin yapılışlarındaki teknik sanat tarihinde önemli bir yeri olmuş, diğer örneklerin önüne geçmiştir. Mavi, yeşil ve kırmızıçizgili cam çubukların erimiş haldeki camın içine yerleştirilmesiyle yapılmıştır.

Münevver Ayaşlı Beykoz’da üretilen çeşmi bülbüller ile ilgili bir anıyı anlatmıştır.

“Çeşmi bübüllerin en güzel örnekleri, Fethi Ahmet Paşa’ya takdim olunurmuş. Vakta ki, Paşa Kuzguncuk’taki o güzel yalısında Allah’ına kavuşmuş, yalıda bir vaveyladır kopmuş… Pek haklı olarak âh ve figan eden yalı halkı ve bunların arasında Çerkez kafalar ne yapmışlar?  “Ah Efendimiz bunları ne kadar severdi, o gitti, ondan sonra, bunları görecek göz kimde var” diye, yalıda bulunan o harikulade nefis san’at eserlerini, Çeşmi bülbülleri kocaman çamaşır sepetlerine doldurup denize atmışlar ve Fethi Paşa yalısında bir tek Çeşmi bülbül bırakmamışlar.

Читайте на 123ru.net