World News in Turkish

“EY KARDEŞ!”

“EY  KARDEŞ!”

     Bu ifade, iki kişi arasında köprü kurmaya yarar. Bu hitapla karşılaşan kimsenin kalbi yumuşar. Bu tarz sesleniş, iki kişi arasında yakınlaşmayı sağlar. Bu hitapla seslenen, karşısındakine “Sana seslenmeye hakkım var. Çünkü biz kardeşiz.” demek ister.

    “Ey kardeş!” seslenişi, karşısındakinden kendisini bir kardeş olarak kabul etmesini istemektir. Aynı zamanda “Ey kardeş!” hitabı, hitab edenin hitap ettiği kimseyi kardeş olarak görüp kabul ettiğini bildirir. “Ey kardeş!” tarzında sesleniş, seslenene seslenme hakkını verir.

    “Ey kardeş!” şeklindeki sesleniş, iki tarafı da hukuk sahibi kılar. Bu durumda artık seslenen seslendiği üzerinde hak sahibidir. Bunun gibi kendisine seslenilen de, seslenen üzerinde hak sahibidir. Çünkü kardeştirler. Çünkü artık kardeşlik hukuku içindedirler. Çünkü artık birbirleriyle söyleşmeye, hakları vardır.

     Çünkü artık birbirleriyle bilişmeye hakları vardır. Çünkü artık birbirlerini sevmeye hakları vardır. Çünkü artık Hakk’ın hatırı söz konusudur. Çünkü artık Hakk’ın hatırı her şeyin üstündedir. Çünkü artık Hakk’ın hatırı hiçbir şeye feda edilmez.

     Evet bu hitap tarzı, yâni “Ey kardeş!” seslenişi, aynı zamanda bir âyetin de gereğinin yerine getirilmesidir. Çünkü bizzat âyet mealen: “İnananlar, ancak kardeştir.” demiyor mu? O hâlde kardeşler birbirlerine kayıtsız kalamazlar. Kardeşler birbirlerine lâkayt kalamazlar. Kardeşler birbirlerine sırt çeviremezler.

     Bir göz hatırı için, çok gözler sevilir. Öyleyse yaratanın hatırı için, yaratılanlar da sevilir. Yaratanın hatırı için, yaratılanlar da birbirlerini sevmekle yükümlüdürler. Yaratanın hatırı için, yaratılanlar da birbirlerini kollamakla, birbirlerini yalnız bırakmamakla yükümlüdürler.

     Nitekim bir zamanlar, İsrailoğulları, Fir’avun ve kavminin zulmü altında inim inim inliyorlardı. Erkek çocukları öldürülüyor! Kadınları sağ bırakılıyordu. İsrailoğulları Mısır’da bu çok kötü durumdayken Musa aleyhisselâm onlara bir vaadde bulunmuştu. Allah, düşmanlarını helâk ederse kendilerine bir kitap getirecekti. Yüce Allah İsrailoğullarını denizden geçirerek, onları esenliğe çıkarmış, düşmanlarını da sulara garketmişti.

     Vakta ki, Musa aleyhisselâm, kardeşi Hz. Harun’u yerine vekil ve halef olarak bırakmış. Güzel hareket etmesini, fesat ve bozgunculuk çıkaranlardan olmamasını hatırlatmış. Tâyin edilen zamanda da istenen yere gelmişti. Böylece Yüce Rabb kelâmiyle onu muradına erdirmişti.

     Ama ne yazık ki, İsrailoğulları, Hz. Musa’nın arkasından; süs takılarından yaptıkları böğüren bir buzağı heykelini put edinmişler, ona tapmaya başlamışlardı. Bu durumu ise Yüce Allah, Hz. Musa’ya bildirmişti. Bundan dolayı Hz. Musa çok büyük bir öfkeyle geri dönmüş. Gelir gelmez kavmine şu yolda seslenmişti:

    “Sizi ben şirk ve küfürden uzaklaştırmamış mıydım? Sizi ben tek Allah inancına bağlamamış mıydım? Sizi ben, Allah’a nasıl ibadet edileceği hakkında aydınlatmamış mıydım? Bütün bunlara rağmen, benim yokluğumda, benim ahdime riayet etmeyerek arkamdan ne fena şeyler yaptınız, buzağıya taptınız!”

    Sonra da Hz. Musa levhaları yere bırakmış. Öfkeyle kardeşi Hz. Harun’un saçından sakalından tutup, şiddetle sarsmaya başlamıştı. Bunun üzerine kardeşi, yumuşak bir sesle: “Ey anamın oğlu (yani ey kardeşim)!” dedi. Ona böyle seslenmekle şefkat ve merhamet damarlarını kabartmıştı. Yâni demek istemişti ki:

    “Ey! Anam gibi merhametli olman gereken sevgili kardeşim. Gerçekten bu kavim, nerdeyse beni öldürecekti. Öyleyse bana, düşmanları sevindirecek bir şey yapma. Beni o zâlimlerle bir tutma. Çünkü ben onlardan da, yaptıkları işlerden de uzağım. Yaptıklarına katılmadım. Onları önlemeye çalıştım. Fakat ne çare, onlara söz geçiremedim. Velhasıl onların hak ettikleri hesaba çekilmeye müstehak değilim.”

     İşte Hz. Harun’un kardeşine, kardeşçe davranması, kardeşçe seslenmesi; Hz. Musa’nın öfkesinin sönmesine, dinmesine en büyük etken olmuştur. Hz. Harun’un kardeşliğe yakışır şekildeki hitap tarzı Hz. Musa’nın sâkinleşmesine yetmiştir.

Читайте на 123ru.net