World News in Turkish

YANIS VAROUFAKIS’TEN ‘TEKNO FEODALİZM’

Giriş

Yanis Varufakis veya Yanis Varoufakis (1961-), 2015 yılında Aleksis Çipras’ın Başbakanlığı döneminde Yunanistan’da sol eğilimli SYRIZA partisinde kısa bir dönem Maliye Bakanlığı yapmış olan uluslararası çapta şöhret sahibi bir Yunan ekonomist ve siyasetçidir. Yunanistan dışında Avustralya vatandaşlığı da bulunan Varoufakis, Atina Üniversitesi’nde İktisat Tarihi Profesörü olarak ünlenmiş ve çağdaş Marksist görüşleriyle tüm dünyada popüler bir isim haline gelmiştir.

Mesleki başarılarının yanı sıra, motor tutkusu ve Marksist görüşleriyle kişisel olarak da ciddi bir popülaritesi olan Varoufakis, bu popülaritesini de kullanarak önemli kitaplar yazmakta ve günümüzün küresel ekonomik sistemini analiz etmeye çalışmaktadır. Varoufakis’in en yeni kitabı ise, bu yıl başında Melville House tarafından yayımlanan Techno Feudalism: What Killed Capitalism (Tekno Feodalizm: Kapitalizm’i Ne Öldürdü?) olmuştur. 304 sayfalık kitabında, Varoufakis, sosyal medya platformlarına ve “cloud” (bulut) teknolojisine dayalı yeni kapitalizmi ve yeni nesil zenginleri incelemiş ve oluşmakta olan sistemi “techno feudalism” (tekno feodalizm) olarak değerlendirerek, kapitalizmden bile daha kötü bir sisteme geçiş yapıldığı görüşünü işlemiştir. Bu yazıda, Varoufakis’in -Aaron Bastani’nin sunduğu- bir internet yayınında dile getirdiği fikirlerden yola çıkarak, kitapta işlediği önemli fikirleri özetlenecek ve tartışılacaktır.

Tekno Feodalizm: Kapitalizm’i Ne Öldürdü (2024, Melville House)

Kapitalizmden Bile Daha Kötü: Tekno Feodalizm Dönemi

Konuşmasının başında eski ünlü Spartakist lider Rosa Lüksemburg’un “Ya sosyalizm ya barbarlık” sözünü hatırlatan Varoufakis, kitabında, temel görüş olarak, uluslararası kapitalist sistemin son dönemde gelişen teknolojiler ve oluşan koşullar nedeniyle bir evrim geçirdiğini ve bu sürecin sosyalistlerin öngördüğü gibi işçi sınıfının iktidarına dayalı sosyalist bir düzenle değil, kapitalizmden daha geri bir aşamayı ifade eden “Tekno Feodalizm” dönemini başlattığını ileri sürmektedir. Bu bağlamda, yazar, eserinde, kapitalizmi hâkim kılan temel piyasa dinamiklerinin değiştiğini ve bu nedenle eski tip kapitalizm döneminin sona erdiğini (öldüğünü) savunmaktadır. Varoufakis, kapitalizmi sona erdiren bu yeni sistemi ise Tekno Feodalizm olarak tanımlamaktadır.

Varoufakis’e göre kapitalizmin Tekno Feodalizm’e dönüşmesinin temel sebebi, gelişen yeni medya teknolojileri (internet, sosyal medya, ağlar vs.) doğrultusunda oluşan kapitalizmin yeni bir mutasyonu olan “bulut kapitalizmi“nin (cloud capitalism) sermayenin hâkimiyetini klasik kapitalizmin bile ötesinde yeni ve daha sert bir aşamaya taşıması bulunmaktadır. Bu görüşe göre, klasik kapitalizmde kapitalist işletmelerde işveren ve işçi arasında emek sömürüsü ve eşitsizlik gibi sorunlar (artı değerin çalışanlarla paylaşılmaması, yabancılaşma vs.) bulunurken, bu yeni sistemde sömürü artık uluslararası düzeyde ve tüm dünya çapında uygulanmaktadır. Yani klasik kapitalizmi işçi sınıfının hak mücadelesi değil, kapitalin (sermayenin) aldığı yeni biçim sona erdirmiştir.

Bunu somutlaştırmak gerektiğinde ise, Varoufakis, şu örneği vermektedir. Son 20 yılda büyük güce erişen Google, Apple, Facebook ve Amazon gibi dünya çapında milyarlarca insana hizmet eden dev teknoloji firmaları, günümüzde sağladıkları bulut teknolojileri sayesinde yalnızca kendi çalışanlarını değil, tüm üretici güçleri sömürebilmektedirler. Öyle ki, Amazon sitesi üzerinden bir okurun (müşterinin) para vererek satın aldığı bir kitap için ödenen ücretin yüzde 40’lık önemli bir bölümü, üretim sürecine hiçbir katkısı olmadığı halde Amazon’a kalabilmekte ve Jeff Bezos’u daha da zengin yapmaktadır. Kitap için ödenen ücretin kalan bölümü ise üretici güçler (telif haklarının düşük olması nedeniyle az bir kısmı yazara, kalanı ise yayıncı kitabevi ve onun çalışanlarına) arasında paylaşılmaktadır. Yani bu sistemde sadece emekçi güçler değil, aynı zamanda daha küçük kapitalistler (kitabevleri/yayıncılar) de sömürülmektedir.

Tekno Feodalizm döneminin lordları (soldan sağa): Jeff Bezos, Mark Zuckerberg ve Elon Musk

Yunan ekonomist ve düşünüre göre, sistemin klasik kapitalizmden çıkarak Tekno Feodalizm’e dönüşümünü tetikleyen iki temel sebep bulunmaktadır. Bunlardan ilki, ABD ve Çin gibi teknolojik açıdan öncü ve tekel ülkelerde internetin büyük teknoloji şirketlerinin tekeline girmesi bulunmaktadır. Her ne kadar Çin’de Çin Komünist Partisi’nin iktidarı nedeniyle Alibaba ve Tencent gibi dev şirketlerin üzerinde bir kontrol mekanizması olsa da, internetteki ekonomik işlemlerde her iki ülkede de büyük ölçüde dev teknoloji şirketlerinin hegemonyası bulunmaktadır. İkinci kritik sebep ise, 2008 küresel ekonomik krizine Batılı ülkelerin verdiği ekonomik tepkilerdir. Bu krizden kamucu politikalara dönüşle çıkamayan Batı, kapitalizmin daha da güçlendiği yeni bir ekonomik sistemin temellerini atmış ve bu sayede Tekno Feodalizm çoktan yeni ekonomik model olarak uygulamaya sokulmuştur. İnsanların bunu henüz tam olarak fark etmemelerinin sebebi ise, COVID-19 pandemisi vs. gibi olağandışı olaylarla ilgilerinin dağılmış olmasıdır. Oysa bu kriz bile, insanların internet temelli alışverişlerini hızlandırmış ve Tekno Feodalizmi daha da güçlü hale getirmiştir.

Varoufakis, bu sistemi feodalizme benzetmesini ise şöyle izah etmektedir. Toprağa dayalı bir ekonomik model ve toplumsal yapıyı işaret eden feodalizmde, toprağın mülkiyetine dayalı olarak toplanan vergi veya rant (rent) ile sömürü ilişkileri belirlenirken, Tekno Feodalizm’de de benzer şekilde bulut teknolojilerinin kontrolü üzerinden rant dağılımı yapılmakta ve eşitsizlik derinleşmektedir. Bu bağlamda, eski Yunanistan Maliye Bakanı, Jeff Bezos, Mark Zuckerberg ve Elon Musk gibi yeni teknolojilere hükmeden girişimcileri “yeni feodal lordlar” olarak değerlendirmektedir.

Varoufakis, bu yeni yaklaşımında klasik kapitalist güçlerden daha ziyade yeni teknolojilere dayalı büyük bulut şirketlerinin eleştirilmesine karşın bu güçlerin savaşlara neden olmadığı ve savaşların halen daha toprak, petrol ve yeraltı kaynakları gibi gerekçeler temelinde oluştuğunun sorulması üzerine ise, bu şablonun kapitalizm öncesinde de geçerli bir durum olduğunu kabul etmekte, ancak Tekno Feodalizm’in etkilerinin artık devlet arası ilişkilerde de görüldüğünü belirterek, bu konuda Tayvan örneğini öne çıkarmaktadır. Yunan ekonomiste göre, ABD ile Çin arasında son dönemde sıcak bir konu haline gelen Tayvan Sorunu, aslında 1971’de dönemin ABD Başkanı Richard Nixon (Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger idi) ile dönemin Çin lideri Mao Zedong arasında varılan tarihi uzlaşıdan bu yana değişmemiş ve “tek Çin politikası“na ve karşılıklı saldırmazlığa dayalı bir statüko ve denge durumu oluşturulmuştur. Bu konunun şimdilerde yeniden ısınması ise, Tayvan’ın kritik bir mikroçip üretim merkezi ve online (çevrimiçi) satış cenneti olması sebebiyle şimdilerde ABD ile Çin arasında Tekno Feodalizm’e uygun yeni bir ekonomik rekabet alanı haline dönüşmesi bulunmaktadır.

Yanis Varoufakis, bu bağlamda Avrupa Birliği (AB), Birleşik Krallık (İngiltere) ve Rusya gibi güçleri de ABD ile Çin’in arkasında kalmaya mahkum büyük güçler olarak vurgularken, bunun sebebini yapay zeka (AI), bulut teknolojileri ve mikroçip üretimi konusunda rekabet eden büyük güçlerin ABD ile Çin olması bağlamında açıklamaktadır. Bu doğrultuda, Tayvan, kritik bir üretim merkezi olan ABD için giderek değer kazanırken, Çin açısından da giderek daha önemli bir rakip haline gelmektedir. Bu bağlamda, Varoufakis, Çin’in Çin Merkez Bankası ile uyumlu olarak geliştirdiği WeChat teknolojisine de dikkat çekerek, bu uygulama sayesinde Çin’in tarihte ilk kez ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında ekonomik işlemler üzerindeki tekelini kaybetmeye başladığının ve bunun tüm sistemi değiştirebilecek bir gelişme olduğunun altını çizmektedir. Huawei ve TikTok konularında iki büyük güç arasında yaşanan tartışmalar da aslında günümüzde rekabetin önemli bir boyutunun askeri değil, yeni teknolojilere dayalı ekonomik rekabet olduğunu göstermektedir.

Yorumlar

Yunan ekonomist Yanis Varoufakis’in geliştirdiği düşünceler oldukça değerli ve faydalı olup, günümüzün gelişmeye devam eden dijital teknolojilerinin olumlu özelliklerinin yanında ekonomik açıdan eşitsizlikleri arttıran olumsuz bazı yanlarına da dikkat çekmektedir. Bu bağlamda, bulut kapitalizmine dair geliştirilen Tekno Feodalizm yaklaşımı oldukça yenilikçi ve dikkat çekicidir. Buna karşın, yazarın görüşlerine karşıt görüşler geliştirmek ve bunları somutlaştırmak da mümkündür.

Öncelikle, internet bazlı ekonominin etkisinin arttığı gözle görülür bir gerçek olmakla beraber, klasik ekonomi de gücünü korumakta ve ağırlığını hissettirmeye devam etmektedir. İnsanlar daha yoğun olarak internetten alışveriş yapsalar da, halen restoranlar, kafeler, sinemalar, alışveriş merkezleri ve diğer ticari işletmeler iş yapmaya devam etmektedirler. Klasik sektörlerin birçoğu halen bulut teknolojilerine dayalı olmayıp, geleneksel yollardan iş yapmaya devam etmektedirler.

İkinci olarak, ülkelerde halen devlet mekanizmaları yerinde olduğu için, özellikle kritik sektörlerde (su, gıda, enerji, ilaç vs.) devletler kendi özerkliklerini ve bağımsızlıklarını korumaya ve herhangi bir devlet ya da özel kuruluşa bağımlı hale gelmemeye özen göstermektedirler.

Üçüncü olarak ise, teknoloji şirketlerinin güçleri barış zamanlarında yüksek olup, kriz ve savaşlar gibi durumlarda kontrol yeniden devletlerin ve klasik kapitalizme özgü şirketlerin tekeline geçebilmektedir. Askeri-sınai teknolojisi sayesinde Ukrayna Savaşı sırasında ekonomisi büyümeye başlayan Rusya’nın durumu bu bağlamda verilebilecek en iyi örnektir. Kriz-savaş durumlarında tüketicilerin tüketim kalıpları daha çok yaşamsal ihtiyaçlar temelinde şekillenmekte ve büyük teknoloji firmalarının etki alanları daralmaktadır. Bu nedenle, devletler, bu yüzyılda mümkün olduğunca çatışma riskleri üzerinden kendi hâkimiyet alanlarını genişletmeye, büyük teknoloji şirketleri ise mümkün olduğunca çatışmasız ve ekonomi odaklı hareket etmeye ve savaşları ve askeri teknolojilerin kâr alanlarını kontrollü çatışma bölgeleriyle sınırlı tutmaya çalışacaklardır. İşte bu bağlamda, içeride aşırı milliyetçi ve hatta ayrımcı söylemleri olan ama dış politikada mümkün olduğunca izolasyonist bir yaklaşımı benimseyen Donald Trump’ın tavrı Elon Musk gibi bir teknoloji devi firmanın (Tesla) sahibinin ilgisini daha çok çekebilmektedir.

Son olarak, küresel kapitalizmin ve uluslararası sistemin geleceğini büyük ölçüde teknoloji şirketleri ile geleneksel sektörler (inşaat, askeri teknolojiler) ve devletler arasında kurulacak denge ve uluslararası ilişkiler alanında da ABD ile Çin gibi yüksek teknolojide rekabet eden iki devletin varacağı uzlaşılar ve çatışma noktaları belirleyecektir.

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

Читайте на 123ru.net