World News in Turkish

ORESHNİK FÜZE SİSTEMİ: RUSYA’NIN CAYDIRICILIK STRATEJİSİ VE UKRAYNA SAVAŞINDAKİ YERİ

Giriş

Caydırıcılık, Uluslararası İlişkiler ve güvenlik stratejileri bağlamında, güçlerin birbirlerini kontrol etme veya çatışmaları önleme amacıyla uyguladığı temel bir yaklaşımdır. Tarih boyunca, bu stratejiler büyük güçler arasında barışın korunması ve olası bir savaşın önlenmesi için kritik bir rol oynamıştır. Ancak teknolojik yeniliklerin hızlanması ve jeopolitik gerilimlerin karmaşıklaşması, caydırıcılık anlayışının kapsamını genişletmiş ve yeniden şekillendirmiştir.

Modern güvenlik politikalarında askeri tırmanma kavramı, caydırıcılığın başarısız olduğu veya karşılık verici bir stratejinin kaçınılmaz olduğu durumlarda, krizlerin kontrol edilemez bir şekilde büyüme olasılığına dikkat çeker. Bu bağlamda, askeri gücün bir tehdit unsuru olarak sergilenmesi ile caydırıcılığın sınırları arasındaki ince çizgi, devletlerin uluslararası arenadaki eylemlerini yönlendiren önemli bir faktör haline gelmiştir.

Bu çalışmada, füze teknolojilerindeki yeniliklerin caydırıcılık ve askeri tırmanma arasındaki dinamiklere etkisi ele alınmaktadır. Özellikle Rusya’nın geliştirdiği Oreshnik (Fındık Ağacı) füze sistemi örneği üzerinden, bu tür teknolojilerin uluslararası güvenlik dengeleri üzerindeki etkileri değerlendirilecektir. Oreshnik gibi yeni nesil silah sistemleri, yalnızca askeri açıdan değil, aynı zamanda stratejik ve diplomatik açıdan da güçlerin hareket alanını genişletmektedir. Çalışma, bu çerçevede caydırıcılığın teorik altyapısını, askeri tırmanmanın sonuçlarını ve bu iki kavramın yeni nesil füze sistemleriyle nasıl bir ilişki içinde olduğunu analiz etmeyi amaçlamaktadır. Böylece, mevcut teknolojik gelişmelerin uluslararası güvenlik politikalarındaki yerini daha iyi anlamak hedeflenmektedir.

Teorik Çerçeve

Caydırıcılık, Uluslararası İlişkiler literatüründe, bir devletin rakibini, belirli bir eylemde bulunmaktan veya belirli bir politikayı benimsemekten caydırmak amacıyla kullandığı bir strateji olarak tanımlanır. Bu strateji, karşı tarafın eyleminin sonuçlarının tolere edilemez olacağını ima eder. Thucydides’ten Thomas Hobbes’a kadar caydırıcılık fikri hem klasik, hem de modern Uluslararası İlişkiler düşüncesinde yer bulmuştur. Günümüzde bu kavram, teknolojik gelişmeler ve asimetrik tehditler ışığında yeniden değerlendirilmektedir. Dolayısıyla, savaşmadan kazanma veya caydırıcılıkla kazanım elde etme caydırıcılığın gücüyle paralel olarak şekillenmektedir.

Caydırıcılık Türleri

Caydırıcılığın iki temel türü bulunmaktadır:

1. Savunmaya Dayalı Caydırıcılık: Düşmanı belirli bir hedefe ulaşamaz hale getirme stratejisine dayanır. Örneğin, NATO’nun Avrupa’daki savunma kapasitesi, Rusya’ya yönelik bir caydırıcılığı temsil eder. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bu konuda kimi zaman gerçekçi davranmakta ve NATO’nun silah kapasitesinin Rusya’dan üstün olduğunu vurgulamaktadır.

2. Cezalandırmaya Dayalı Caydırıcılık: Düşman bir saldırıyı başlatsa bile, maliyetlerin dayanılmaz olacağı tehdidini içerir. Örneğin, ABD’nin nükleer cephaneliği, herhangi bir saldırıyı misliyle cezalandırma kapasitesi sunar. Benzer şekilde, Rusya’nın elinde bulundurduğu nükleer kapasite dışarıdan müdahale seçeneklerine karşı bir kalkan durumundadır.

Tırmanma Teorisi ve Örnekleri

Askeri tırmanma, genellikle caydırıcılığın başarısız olduğu veya tarafların yanlış hesaplamalar yaptığı durumlarda ortaya çıkar. Schelling’in çalışmaları, tırmanmanın “kontrollü bir kriz yönetimi” olduğunu öne sürerken, karar alıcıların “sonraki adım” için dikkatle düşünmesi gerektiğini vurgular. Tarihsel bir örnek olarak, 1962 Küba Füze Krizi, tırmanmanın nasıl kontrollü bir şekilde yönetilebileceğine dair dersler sunar. Kriz, ABD ile Sovyetler Birliği arasında nükleer tırmanma riskini içerirken, tarafların diplomatik çözüm arayışları tam ölçekli bir savaşı önlemiştir.

Yeni Teknolojilerin Etkisi

Füze savunma sistemleri ve hipersonik silahlar gibi teknolojik yenilikler, caydırıcılık ve tırmanma dinamiklerini değiştirmiştir. Örneğin:

Rusya’nın Avangard Füze Sistemi: Saatte 27.000 kilometreye ulaşan hızıyla, mevcut savunma sistemlerini etkisiz kılmak üzere tasarlanmıştır. Bu sistem, caydırıcılığı artırırken, rakip aktörlerin askeri planlamasında belirsizlik yaratır.

ABD’nin Aegis Füze Savunma Sistemi: Deniz tabanlı savunma sistemi, özellikle İran ve Kuzey Kore gibi tehditlere karşı caydırıcılığı temsil etmektedir.

Günümüzde caydırıcılık, yalnızca büyük güçlerin değil, asimetrik tehditlerin de hedefi olmuştur. Örneğin, İran’ın drone teknolojileri ve balistik füze yetenekleri, bölgesel rakiplerine karşı bir caydırıcılık unsuru olarak kullanılmaktadır. İsrail’in Demir Kubbe savunma sistemi, bu asimetrik tehditlere karşı başarılı bir savunmaya dayalı caydırıcılık örneği sunar.

Bu teorik çerçeve, caydırıcılık ve tırmanmanın hem klasik, hem de modern dinamiklerini anlamamızı sağlar. Modern füze teknolojileri, bu iki kavramın uluslararası güvenlikteki yerini yeniden tanımlayarak, yeni stratejik dengeler yaratmaktadır.

Füze Teknolojilerinin Evrimi

Füze teknolojileri, 20. yüzyılın ortalarından itibaren modern savaşların belirleyici unsurlarından biri haline gelmiştir. İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya tarafından geliştirilen V-2 balistik füzeleri, bu alandaki ilk büyük adım olarak kabul edilir. Bu füzeler, yalnızca savaş alanlarını değil, aynı zamanda düşman ülkelerin sivil altyapısını da hedef alabilecek bir teknolojiyi temsil etmekteydi.

Soğuk Savaş döneminde, balistik füze teknolojilerinin hızla gelişmesi, caydırıcılık teorilerinin temelini oluşturan karşılıklı garantili yok oluş (MAD) doktrinini mümkün kılmıştır. Bu dönemde ABD ve Sovyetler Birliği, kıtalararası balistik füzeler (ICBM’ler) ve nükleer başlık taşıyan platformlar üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu teknolojiler, nükleer silahların bir saldırı öncesinde yok edilemeyecek kadar hızlı bir şekilde teslim edilebilmesini sağladı.

Teknolojik Dönüm Noktaları

1. Soğuk Savaş Sonrası Teknolojiler
1990’ların sonunda ve 2000’lerin başında, füze teknolojileri daha hassas ve mobil hale geldi. Örneğin, ABD’nin Tomahawk seyir füzeleri, hem hassas vuruş kapasitesi, hem de uzun menzili ile modern savaşlarda kritik bir rol üstlendi.

2. Hipersonik Teknolojiler
21. yüzyılın başından itibaren hipersonik füze sistemleri geliştirilmiştir. Saatte 5 Mach ve üzeri hızlara ulaşan bu sistemler, mevcut savunma teknolojilerini geçersiz kılma kapasitesine sahiptir. Rusya’nın Avangard ve Çin’in DF-ZF hipersonik sistemleri, bu alandaki önemli örneklerdir.

Oreshnik Füze Sistemine İlişkin Bilinenler

ABD Başkanı Joe Biden’ın Ukrayna’ya ATACMS füzelerinin kullanımına ilişkin bildirgeyi imzalaması ve akabinde Ukrayna’nın bu füzeleri Rusya’da kullanmasının ardından, Rusya Ordusu, Oreshnik adlı orta menzili füzeyi dünyaya tanıttı. İlk kez Kiev’in Ukrayna’nın Dnipro’daki PA Pivdenmash tesisine yapılan saldırıda kullanılan Oreshnik füzesine yönelik basından aldığımız bilgiler ve Başkan Putin’in açıklamaları dışında veriler şu an için sınırlıdır. Ukrayna Ordusu’na göre 12,300 km/sa; 7,610 mph; 3.40 km/s hızla mevzilenen bu füze sistemi, Rusya’nın mevcut envanterinde yer alan Iskander-M, Yars veya Sarmat gibi kısa, orta ya da kıtalararası balistik füzelere benzer bir teknolojiye sahip olduğu düşünülmektedir.

Oreshnik’in orta-uzun menzilli bir balistik füze olduğu varsayılırsa, ortalama 4.000–10.000 km arasında bir menzile sahip olması mümkündür. Hız açısından, modern balistik füzelerin atmosferde Mach 10 (ses hızının 10 katı, yaklaşık 12.000 km/saat) ile Mach 20 (24.000 km/saat) arasında hızlara ulaştığı bilinmektedir. Bu durumda, Oreshnik’in 1.000 kilometrelik bir mesafeyi yaklaşık 3-5 dakika gibi kısa bir sürede kat edebileceği tahmin edilmektedir. Kiev’e Moskova’dan bir saldırı düzenlenirse (800-900 km mesafe), bu füzenin hedefe ulaşması yaklaşık 2-3 dakika sürecektir. Varşova’ya (1.300 km) ulaşma süresi yaklaşık 4 dakika, Berlin’e (1.800 km) 5-7 dakika, Paris’e (2.500 km) 8-10 dakika, Londra’ya (2.800 km) ise 10-12 dakika olarak değerlendirilebilir. Bu süreler, fırlatmadan hemen sonra füzenin hızlanma aşaması ve uçuş profiline bağlı olarak küçük değişiklikler gösterebilir.

Bu füzenin taşıma kapasitesi açısından, hem konvansiyonel (yüksek patlayıcı), hem de nükleer başlık taşıma yeteneğine sahip olması olasıdır. Nükleer başlıklar açısından bakıldığında, 100 ila 500 kilotonluk bir patlayıcı güce sahip olabileceği düşünülebilir. Bu miktar, Hiroşima’ya atılan atom bombasının 6 ila 30 katı yıkıcı güce denk gelmektedir. Ayrıca, çoklu bağımsız hedefleme yapabilen harp başlıkları (MIRV) taşıyabiliyorsa, tek bir füze ile birden fazla şehri veya askeri hedefi vurabilme kapasitesine sahip olması mümkündür.

Rusya’nın Stratejik Yaklaşımı

Rusya’nın stratejik hedefleri, tarih boyunca bölgesel hâkimiyet ve uluslararası düzende büyük güç statüsünü pekiştirme üzerine inşa edilmiştir. Modern dönemde, bu hedefler, caydırıcılık stratejileri ve ileri teknolojilere dayalı askeri kapasitelerle desteklenmiştir. 2014’te Kırım’ın ilhakıyla başlayan süreç, 2022’de Ukrayna’ya yönelik geniş çaplı askeri müdahaleyle yeni bir aşamaya geçmiştir. Bu bağlamda, füze teknolojileri ve askeri stratejiler, Rusya’nın savaş sahasındaki etkinliğini artırmanın yanı sıra, küresel jeopolitik dengeleri değiştirmeyi hedeflemiştir.

Ukrayna Krizi ve Füze Kullanımı

Ukrayna Savaşı, Rusya’nın modern askeri stratejilerinde füze teknolojilerinin nasıl bir araç olarak kullanıldığını açıkça göstermiştir. Rusya, bu savaşta hem caydırıcı, hem de saldırgan bir yaklaşım sergilemiştir.

1. Kalibr ve İskender Füzeleri:
Rusya, Ukrayna’nın askeri altyapısını, enerji tesislerini ve lojistik ağlarını hedef almak için yüksek hassasiyetli Kalibr seyir füzelerini ve İskender balistik füzelerini yaygın bir şekilde kullanmıştır. Özellikle, bu füzelerin savaş alanındaki hareketliliği ve stratejik önemi, Moskova’nın uzun vadeli hedeflerinin bir parçası olarak görülmektedir.

Operasyonel Amaçlar: Kritik altyapıların vurulması, Ukrayna’nın lojistik kapasitesini sınırlamak ve sivil halk üzerinde psikolojik baskı kurmak amacı taşımaktadır.

Psikolojik Etki: Saldırılar, Ukrayna halkı ve hükümeti üzerinde sürekli bir tehdit oluşturmayı hedeflemiş ve aynı zamanda Batı’y Rusya’nın operasyonel gücünü gösterme çabası olarak değerlendirilmiştir.

2. Havadan Fırlatılan Hipersonik Sistemler:

Rusya, Ukrayna Savaşı’nda Kinzhal hipersonik füzeleri gibi gelişmiş silahları da test etmiştir. Bu sistemler, geleneksel hava savunma sistemlerini geçersiz kılacak şekilde tasarlanmış olup, Batı ülkelerinin Ukrayna’ya sağladığı modern savunma sistemlerine karşı bir üstünlük sağlamayı amaçlamıştır.

Oreshnik füzelerinin kullanımıyla birlikte, Rusya, Ukrayna’nın elde ettiği psikolojik üstünlüğü kendine göre ele geçirmiş durumdadır. Fakat Kiev hükümetinin savaşın başından itibaren Kremlin’in siyasi planlarına karşılık Batı’dan aldığı destekle birlikte elde ettiği güç Rusya açısından caydırıcılığın şu ana kadar pek de yaramadığını göstermektedir. Dolayısıyla, Oreshnik füze saldırısı sonrası Kremlin bu askeri teçhizatı caydırıcılık yerine savaşta bir aparat olarak kullanmaya devam edecektir.

Geleceğe Yönelik Değerlendirmeler ve Sonuç

Füze teknolojilerindeki gelişmeler, uluslararası güvenlik dengelerini köklü bir şekilde yeniden şekillendirmektedir. Oreshnik füze sistemi, Rusya’nın askeri gücünü artırmakla kalmayıp, aynı zamanda caydırıcılık stratejileri ile saldırgan askeri doktrinler arasındaki çizgiyi daha da bulanıklaştırmıştır. Bu sistem, modern savaşın sadece fiziksel değil, psikolojik ve diplomatik boyutlarını da etkilemektedir. Ancak, bu tür silahların yaygınlaşması, uluslararası toplumda artan bir güvensizlik ortamına ve yeni bir silahlanma yarışına yol açmaktadır.

Rusya’nın Oreshnik’i kullanarak sergilediği strateji, hem bölgede, hem de küresel çapta yeni güvenlik tehditlerini gündeme getirmiştir. Ukrayna krizi bağlamında değerlendirildiğinde, Oreshnik gibi ileri teknolojilere sahip silah sistemlerinin, çatışmaları hızlandırma ve tırmandırma potansiyeline sahip olduğu açıkça görülmektedir. Bu durum, caydırıcılık stratejilerinin sınırlarını ve kırılganlıklarını bir kez daha ortaya koymaktadır.

Gelecekte, teknolojik ilerlemelerin hızlandığı bu süreçte, uluslararası toplumun etkili silah kontrol mekanizmaları geliştirmesi ve caydırıcılık stratejilerinin etik, hukuki ve politik çerçevesini yeniden değerlendirmesi bir zorunluluk haline gelmiştir. Aksi takdirde, modern füze teknolojileri, yalnızca güvenlik dengesini değil, küresel barışı da ciddi bir şekilde tehdit etmeye devam edecektir.

Oreshnik füze sistemi, Rusya’nın askeri caydırıcılık stratejisinin bir parçası olarak hem bölgesel, hem de küresel güvenlik dengesinde önemli bir etkiye sahiptir. Ancak bu sistemin Ukrayna üzerinde caydırıcılık perspektifinde herhangi bir değişiklik yaratmadığı görülmektedir. Ukrayna, Batı’dan aldığı askeri ve siyasi destek sayesinde, Rusya’nın askeri üstünlüğüne rağmen direnişini sürdürmüş ve savaşın ilk günlerinden bu yana kararlılığını korumuştur. Bu durum, modern askeri caydırıcılık stratejilerinin tek başına yeterli olmadığını ve savaşın sonuçlarını yalnızca teknolojiyle şekillendirmenin mümkün olmadığını bir kez daha ortaya koymaktadır.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’in son açıklamaları, Ukrayna’nın savaştaki kararlılığını ve hedeflerini açıkça ortaya koymaktadır. Zelenskiy, Ukrayna’nın güvenliği ve geleceği için NATO üyeliğinin gerekliliğini vurgulamış ve işgal altındaki toprakların yeniden Ukrayna’ya katılacağına dair net bir mesaj vermiştir. Bu açıklama, Rusya’nın askeri caydırıcılığına ve Oreshnik gibi silah sistemlerinin oluşturduğu tehdide rağmen Ukrayna’nın stratejik hedeflerinde bir değişiklik olmadığını göstermektedir.

Zelenskiy’nin NATO üyeliği talebi ve işgal edilen topraklara ilişkin iddiaları, savaşın yalnızca iki ülke arasında bir çatışma olmadığını, aynı zamanda daha geniş bir jeopolitik mücadelenin parçası olduğunu ortaya koymaktadır. Bu durum, Oreshnik füze sistemi gibi ileri teknoloji ürünlerinin sadece savaş alanında değil, diplomatik ve uluslararası ilişkiler bağlamında da sınırlı bir etki yaratabileceğini göstermektedir.

Sonuç olarak, Rusya’nın Oreshnik gibi teknolojik üstünlük sağlayan sistemleri, savaş alanında belirli avantajlar sunabilse de, Ukrayna’nın direnci ve uluslararası desteği, bu tür caydırıcılık girişimlerinin etkisini sınırlandırmaktadır. Ukrayna’nın NATO üyeliği hedefi ve topraklarını geri kazanma konusundaki kararlılığı, savaşın gelecekte nasıl şekilleneceğine dair önemli bir ipucu sunmaktadır. Bu bağlamda, yalnızca ileri silah sistemlerine dayalı caydırıcılık stratejilerinin, savaşın seyrini belirlemede yeterli olmadığı ve diplomatik, siyasi ve toplumsal faktörlerin de savaş dinamiklerini şekillendirdiği açıkça görülmektedir.

Sadık ARPACI

Rusya, Voronej

Uluslararası İlişkiler, Rusya Uzmanı

Читайте на 123ru.net