World News in Turkish

ÇİN YÜKSELİŞİ HAKKINDA İKİ FARKLI PERSPEKTİF: MAHBUBANİ VS. MEARSHEİMER

Yıllardır yazılarımda 21. yüzyıla damga vuracak en önemli büyük güç rekabetlerinden birisi olarak öne çıkardığım Amerika Birleşik Devletleri (ABD)-Çin Halk Cumhuriyeti (Çin) ilişkileri, son yıllarda uluslararası akademik çevrelerde ve çeşitli yüksek siyaset platformlarında da gözde bir tartışma ve araştırma konusu haline gelmiş durumdadır. Bu noktada temelde iki farklı ve birbirleriyle çelişen perspektif veya vizyon ön plana çıkmaktadır; nitekim Realizm (Gerçekçilik) ekolünün temsilcisi Amerikalı akademisyen John Mearsheimer, Çin’in zaman içerisinde artan ekonomik gücüne paralel olarak dış politikada da daha mütecaviz bir anlayış benimseyeceğini iddia ederken, uluslararası hukuk ve artan ekonomik bağların devletleri farklı şekilde davranmaya yönlendireceği gibi daha İdealist ilkeleri savunan Singapurlu ünlü devlet adamı ve akademisyen Kishore Mahbubani ise, Çin yükselişinin önlenemez ve uluslararası sistem ve hatta ABD adına faydalı olduğunu iddia etmesiyle bilinmektedir. Bu popüler ikili, geçtiğimiz gün Avustralya’da düzenlenen bir akademik etkinlikte bir araya getirilerek, bu konudaki güncel görüşlerini ifade etmiş ve şu soruya kendi perspektiflerinden cevap vermişlerdir: “Çin, barışçıl yükselişini sürdürebilir mi?“…

Tartışmadaki ilk konuşmacı olan Mahbubani, Çin’in barışçıl yükselişini sürdüreceği görüşüne dayanak olarak temelde şu argümanları öne sürmektedir:

  • Çin’in yükselişi yalnızca Çin’le alakalı değil, 200 yıldır devam eden Batı hâkimiyeti döneminin sonu ve Asya’nın yükselişiyle birlikte yaşanan bir gelişmedir Bu durum, Çin ve Hindistan’ın devasa nüfuslarının da etkisiyle daima dünyanın en büyük iki ekonomisi oldukları 1800’lerin başına kadar yaşanmış olan tarihin doğal akışına dönüştür.
  • Çin, 1800’lere kadar dünyanın başat ekonomik gücüyken, Avrupalı devletler (Portekiz, İspanya, Hollanda, Britanya, Fransa vs.) veya ABD gibi dünyada jeopolitik bir hâkimiyet arayışı içerisine girmemiş ve hiçbir diğer toplumu zorla kendi kontrolü altına almaya çalışmamıştır. Bu, Çin’e özgü toplumsal, siyasal ve kültürel özelliklerle alakalıdır.
  • Bu bağlamda, Mahbubani, ABD ve uluslararası topluma Çin’i provoke edecek sert ve hasmane politikalardan ziyade Pekin’le birlikte çalışmayı önermektedir.
  • Mahbubani, Çin’in yükselişinin bu devletin dünya siyasetinde herşeye yön veren hâkim devlet olacağı anlamına da gelmeyeceğini, ama Çin’in kısa süre içerisinde ABD’yi geçerek dünyanın en büyük ekonomisi olacağını söylemektedir. Mahbubani, ABD’nin Ortadoğu’da giriştiği gereksiz savaşları yakından gözlemleyen Çin’in asla böyle bir hataya düşmeyeceğini ve ABD’nin yerine geçmeye çalışmayacağını da sözlerine eklemektedir.

Daha sonra söz alan Amerikalı prestijli akademisyen ve Uluslararası İlişkiler disiplininde “Ofansif Realizm” yaklaşımının savunucusu John Mearsheimer ise, özetle şu hipotezler üzerinde durmaktadır:

  • Çin, ekonomik yükselişini zaman içerisinde kesin olarak askeri güce dönüştürmek ve tüm büyük devletler gibi kendi bölgesini (Asya-Pasifik) domine etmeye çalışacaktır. Bu bağlamda, Mearsheimer’a göre, siyasetin doğası gereği Pekin de zaman içerisinde bir bölgesel hegemon olmaya çalışacaktır. Bu, Çin’in hasmane eğilimlerinden değil, bir yüksek otoritesi henüz bulunmayan uluslararası sistemin içsel yapısından kaynaklanmaktadır.
  • ABD, hâkim güç olarak kendisine rakip başka güçlerin oluşmasına izin vermek istemeyecek ve bu nedenle kendiliğinden Çin ile bir güç rekabetine girişecektir. Bu durum zaten son birkaç yıldır başlamış ve gelişmektedir.
  • Bu tarz bir rekabetin sonu büyük ihtimalle iki devlet arasında yaşanacak bir çatışma olacaktır. Bu, yine iki devletin kötü yönetimi veya olumsuz ideolojilerinden değil, uluslararası siyasetin doğasından kaynaklanmaktadır.
  • Mearsheimer, henüz başlangıç sürecinde olan ABD-Çin rekabetinde orta ve uzun vadede avantajlı tarafın Washington olduğunu da iddia etmekte ve ABD’nin geçmişte emperyal Almanya, emperyal Japonya, Nazi Almanyası ve Sovyetler Birliği gibi 4 büyük gücü dağıtmayı başardığını hatırlatmaktadır. Mearsheimer, ekonomik ve demografik olarak da ABD’nin Çin’den daha iyi durumda olduğunu sözlerine eklemektedir.

Sonuç olarak, 21. yüzyıla damga vuracak bu büyük güç rekabetini derinlemesine araştırmak ve güç rekabetini çatışmasız düzeyde tutabilmek, tüm devletler ve araştırmacıların ortak sorumluluğu olmalıdır. Çünkü bu tarz büyük çatışmaların tüm dünyaya ve insanlığa verdiği zararlar ortadadır ve bunların bir daha yaşanmasına engel olmak için iki dev ülke ve ekonomiyi yöneten liderlerin akılcı ve sorumlu davranmaları gerekmektedir.

Bu konuda iki çalışmamız için;

  1. Örmeci, Ozan & Kısacık, Sina & Helvacıköylü, Gamze (2023), “21. Yüzyıla Damgasını Vuracak Büyük Güç Rekabeti: ABD-Çin İlişkileri”, in Küresel Aktörler ve Büyük Güç Rekabeti (eds. by Hasret Çomak & Burak Şakir Şeker & Huriye Yıldırım Çınar), Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık, pp. 425-471.
  2. Örmeci, Ozan & Kısacık, Sina & Helvacıköylü, Gamze (2024), “U.S.-China Competition: A Power Transition”, China Quarterly of International Strategic Studies, Vol. 9, no: 1, pp. 1-25.

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

Читайте на 123ru.net