Büyük güç olma yolunda Türkiye
Dr. Mustafa ÖZTOP / Dış Politika Uzmanı
Son yıllarda dünyada yaşanan pek çok gelişmede Türkiye’nin “Büyük Güç” olma yolunda hızla ilerlediği görülüyor. Türkiye için bir dönüm noktası olan ve Türkiye’nin prangalarından kurtulmaya ve dış politikada adından daha çok söz ettirmeye başladığı 15 Temmuz 2016 Darbe ve İşgal Girişimi sonrası gelişmeler, bu ilerlemenin nasıl şekillendiğini daha açık şekilde gösteriyor. Bunun yanında bu süreci daha iyi anlamak için dünya siyasetindeki büyük güçlerin birbirileriyle mücadelesi ve dünyadaki çatışma ve krizlerin şekillenmesi önemli veriler sunuyor.
Özellikle ABD, Çin ve Rusya gibi büyük güçlerin birbirleriyle artan rekabetinin diğer aktörlere alan açması, Orta Doğu’da İsrail’in İran’a ve vekil güçlerine artan saldırıları ve Türkiye’nin böyle çatışmalarla dolu bir düzlemde kendi istikrarını koruması ve yakın çevresine istikrar getirmesi, Türkiye’yi diğerlerine göre öne çıkardı. Bunun yanında yakın çevresindeki Suriye, Libya, Karabağ’da; biraz daha alanı genişletince Somali, Balkanlar ve Türkistan bölgelerinde istikrarı korumaya yönelik sunduğu katkılar, Türkiye’nin dünyanın içinden geçtiği bu kriz döneminden en az hasarla sıyrılmasını ve diğerlerine göre bu olumsuz gelişmelerden bariz şekilde ayrışmasını sağladı. Özellikle Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sürecinde Türkiye, ilkeli taraflılık ve dengede tam bağımsızlık politikası izleyerek milli menfaatlerini, uluslararası normları ve dengeleri gözeterek dış politikasına özel bir konum kazandırdı, dünya siyasetindeki etkisini artırdı. Diğer yandan Gazze konusunda İsrail’e karşı tepkilerin öncüsü olan Türkiye, son olarak da Suriye’de rejim karşıtlarının Baas Rejimi’ni devirmesi ve Suriye’nin yönetiminin Suriyelilerin kontrolüne geçmesi sürecinde aldığı başat rolle dünya siyasetine damgasını vurdu.
YIPRATAN REKABET
Donald Trump’ın ABD’de ilk başkanlık döneminde daha çok Çin’i hedef alması ve 2020 yılında baş gösteren pandemi, dünya siyasetinde hızla yükselen Çin’in ivmesini ciddi ölçüde dizginledi. Dönem dönem artan ABD-Çin gerilimi, her iki aktörün de enerjisini olumsuz yönde etkiledi. ABD, Çin’e karşı adımlarında Avrupalı ülkeleri arkasına almakta ve dünyadaki liderliğini belirginleştirmekte zorlandı. Çin ile daha çok karşı karşıya gelmesi, ABD’ye de zarar verdi. Çünkü Çin’e karşı netleşen tavırları, Çin’in refleks göstermesine neden oldu ve özellikle ekonomi, teknoloji ve üretim-tedarik zincirleri alanlarında dünyada Çin’in etkisi daha net şekilde görüldü. Ayrıca Trump’ın korumacı ekonomi yaklaşımı ve Amerikan çıkarları için diğer ülkeleri ekonomik olarak açık şekilde baskılaması, dünyada ABD liderliğine duyulan güveni zayıflattı. Bu süreçte dünyanın en büyük gücü ABD ile dünyanın hızla yükselen gücü Çin arasındaki rekabet, bu rekabetin dışında kalan güçler için bazı imkanlar ve fırsatlar sundu.
Bu süreçte Türkiye ise bazı ekonomik zorluklarla karşılaşsa da istikrarını korumayı başardı. Fırat Kalkanı ile başlayan askeri harekatlarda, Suriye sınırında güvenli ve istikrarlı bir alan sağladı. Bu harekatların bir sonucu olarak Türkiye, terör örgütlerinin etki alanını sınırlarından uzaklaştırdı. Ayrıca Barış Pınarı Harekâtı ile ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin olduğu bir ortamda kendi varlığını güçlendirdi ve bu harekatlarda hem askeri kabiliyetlerini geliştirdi hem de bu kabiliyetlerini dünyaya gösterdi.
Doğu Akdeniz’de, Türkiye karşıtı tavır alan ülkelerin girişimlerini, 2019 yılında Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin anlaşma imzalayarak zayıflattı. Diğer yandan çatışma ve krizlerin yoğunlaştığı Libya’da meşru hükümet ile koordinasyon içinde eskiye nazaran daha istikrarlı bir ortamın tesis edilmesini sağladı. Ayrıca bu dönemde Akdeniz ve Afrika’da daha görünür hale gelen Rusya, Türkiye’nin Libya’daki varlığından rahatsız oldu ve Türkiye ile rekabeti tırmandıracak bir Libya politikası izledi. O dönemde Türkiye’nin çevresinde etkisini artıran Putin, Türkiye’yi karşısına almasının Kırım’dan Türkistan’a, Akdeniz’den Afrika’ya nasıl etkileri olabileceğini yeterince öngöremedi. Henüz Rusya’nın Ukrayna’yı işgali başlamamıştı ve bu işgalin bu kadar uzun süreceği ve Rusya’nın enerjisini ciddi şekilde zayıflatacağı bir alana dönüşeceği bilinemezdi. Ancak bilinmesi mümkün olan, Türkiye’nin bölgede artan nüfuzu ve Rusya’nın Türkiye çevresinde etkin olduğu kadar Türkiye’nin de Rusya için zorlayıcı olabilecek imkanları elinde bulundurduğuydu.
Biden döneminde ABD, Çin ile rekabeti sürdürse de daha çok Rusya’ya odaklandı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sürecinde Rus ordusu ciddi enerji kaybetti. Özellikle Putin’in Ukrayna’daki işgali Donbas bölgesi ile sınırlı tutmayıp Kiev’i ele geçirmek istemesi, Rusya ile karşı karşıya gelmemek için direnen bazı Avrupa ülkelerinin Rus karşıtı pozisyon almasına neden oldu. Bu dönemde Rusya’nın, Ukrayna’da ilerlemeler kaydetse de sahada asker bulmakta zorlanacak duruma düşmesi, Afrika, Ortadoğu, Kafkasya ve Türkistan’da ciddi nüfuz kaybetmesi, Rusya’nın Yakın Çevre Doktrini’ne hapsolduğunu diğer bir deyişle Anglo-Sakson ittifakının Rusya’yı bu doktrine hapsettiğini gösterdi. Bu süreçte, Rusya’nın dünyadaki nüfuzunu yansıtan silah endüstrisi, Türk SİHA’ları karşısında ciddi prestij kaybetti. Türk SİHA’ları, Suriye’den Karabağ’a, Libya’dan Ukrayna’ya harp meydanlarında insansız hava araçlarının belirleyici olduğu bir devri başlattı.
TÜRKİYE YÜZYILI
Türkiye ise bu dönemde, Karabağ’ın özgürleştirilmesinde Azerbaycan’ın en büyük destekçisi oldu. Karabağ’da yaşanan bu kritik gelişmenin bir sonucu olarak Türk dünyası, mefkuresi olan “Türk Birliği Düşüncesi” yolunda yeni bir evreye girdi. Türk Keneşi/Konseyi, İstanbul’daki liderler zirvesinde “Türk Devletleri Teşkilatı” adını aldı. Teşkilat bu zirvede ayrıca “2040 Türk Dünyası Vizyon Belgesi”ni kabul etti. Bu adımların ardından teşkilat, oldukça süratli bir şekilde Türk dünyasında iş birliği ve entegrasyonu güçlendirecek pek çok gelişme kaydetti.
Türkiye’nin Libya ile mutabakatını, Mısır ile ilişkilerini onarma süreci izledi. Böylece Türkiye, Doğu Akdeniz’de karşısında konumlanan bloku dağıttı. Ayrıca Rusya-Ukrayna arasında tahıl diplomasisinin yürütülmesinde başarılı oldu ve dünyanın tahıl krizi yaşamasının önüne geçti. Rusya-Ukrayna arasındaki barış müzakeresi girişimleri noktasında Türkiye’nin çabaları dünyada ilgiyle takip edildi.
Türk Savunma Sanayi, Türk SİHA’ları başta olmak üzere harp tarihine yön verecek değişikliklere imza attı. Pek çok ülke Türk Savunma Sanayi ürünlerine rağbet gösterdi. 7 Ekim 2023 sonrası dikkatler Filistin’e yöneldi. İsrail’in, 75 yıldır sürdürdüğü işgali, Hamas’ın Aksa Tufanı operasyonuna indirgeyerek algı oluşturma girişimini, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Hamas, Kuva-yı Milliye gibi bir halk hareketidir açıklaması” bertaraf etti.
İŞGAL VE NÜFUZ HIRSIYLA YIPRANDILAR
Son dönemde İran’ın Orta Doğu politikasında attığı adımlar, Suriye’de çok sayıda insanın ölümüne neden olmuştu. İran, vekil güçlerini hedeflerini gerçekleştirmek üzere sahada kullandı. Filistin meselesini söylemde öne çıkaran ve bir direniş ekseni kurduğunu iddia eden İran, İsrail’in; Gazze’de, Suriye’de ve Lübnan’da Müslümanlara ve vekil güçlerine gerçekleştirdiği saldırılara beklentileri karşılayacak cevaplar veremedi.
İsrail, üzerinde her baskı oluştuğunda İran’a bir saldırı gerçekleştirerek dikkatleri başka bir noktaya çekti ve üzerindeki baskıyı dağıttı. İsrail saldırıları karşısında beklenen tepkileri gösteremeyen İran, bölgede prestijini ve nüfuzunu kaybetmeye başladı. Hamas lideri İsmail Heniyye’nin İran’da şehit edilmesi, Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah’ın İsrail tarafından öldürülmesi, Suriye’deki İran konsolosluğuna İsrail’in saldırısı ve Hizbullah’a ait telsizlerin patlatılmasına karşı İran’ın vekil güçlerine beklenen desteği verememesi, İran’ın Orta Doğu’da Şii Hilali hedeflerini zayıflattı. Stratejik sabır, stratejik kayba dönüştü. Son olarak Suriye’de yaşanan gelişmeler sonucunda İran’ın Suriye’de nüfuzunu neredeyse tamamen kaybetmesi, İran’ın Şii Hilali hedeflerini, çöken bir Şii Hilali hülyasına dönüştürdü.
İzzettin el Kassam Tugaylarının Aksa Tufanı operasyonu ve sonrasında İsrail’e verdirdiği kayıplar ve ellerinde tuttukları rehineler, İsrail’in yıllardır sürdürdüğü işgal politikalarındaki güvenlik yaklaşımını bertaraf etti. İsrail daha fazla sivil katliamı yaparak ve daha fazla toprak işgal ederek bölgede güvenliği tesis etmenin mümkün olmadığı gerçeğiyle yüzleşti.
İSTİKRARLAŞTIRICI GÜÇ
Yaklaşık son 10 yılda yaşanan bu gelişmelerde dünya adeta bir ateş çemberine dönerken Türkiye ise bir istikrar merkezi olmayı başardı. Bunun yanında Türkiye son günlerde dünyada barış inşası adımlarına bir yenisini daha ekledi. Türkiye’nin ara buluculuğunda Somali ve Etiyopya arasındaki anlaşmazlığın çözümünde barış ve iş birliğine dayalı yeni bir başlangıç için ilk adım atıldı. Türkiye, Birleşmiş Milletlerden beklenen faaliyet ve çalışmaları tek başına yaparak devletlerin arasındaki anlaşmazlıkların çözümünde öne çıkan bir merkez haline geldi. Böylece Türkiye sadece bölgesi için değil dünya için sürükleyici ve lider aktör olma yolunda önemli bir aşama kaydetti. Türkiye son dönemde; Suriye, Katar ablukası, Karabağ, Libya, Rusya-Ukrayna görüşmeleri, Tahıl Koridoru, Somali-Etiyopya Anlaşmazlığı ve Filistin meselelerinde barış ve diplomasiye açık şekilde katkı sunarken; Balkanlar ve Türkistan bölgelerinde de olası istikrarsızlıkların önlenmesinde belirleyici aktör oldu.
Bugünden bakıldığında Suriye halkı, 13 yıldır yaşadığı onca zorluğun içinde kendisine kapılarını açan Türkiye’de adeta yeni hür Suriye’yi inşa etmiş oluyordu. Bu 13 yıllık süreçte Türkiye ile ciddi iş birliği ve entegrasyon süreci geçiren Suriye halkı, Hür Suriye’nin geleceğini Türkiye’de aldığı tedrisatla belirlemeye yöneldi. Türkiye’nin Suriye’nin yeniden inşasında alacağı rol, Suriyelileri heyecanlandırdığı kadar başka ülkelere de örnek teşkil ediyordu. Bunun son örneği ise geçtiğimiz günlerde yaşandı. Lübnan Başbakanı Necib Mikati, Lübnan’ın içinden geçtiği her zorlu dönemde Türkiye’nin desteğini vurgulayarak; bu süreçlerde “Önce Allah’a, daha sonra Lübnan’ın dostlarına ve özellikle de Türkiye’ye güvenmemiz gerektiğini öğrendik” ifadelerini kullandı.
UFUKTA BELİREN DİRİLİŞ EKSENİ
Orta Doğu’da İsrail, yıkarak alan ve nüfuz kazanmaya çalışırken; Türkiye barış ve istikrar inşa ederek dost ve güven kazandı. Her ne kadar Suriye’de ve bölgede İsrail işgallerini ve etki alanını genişletiyor diye düşünenler olsa da İsrail’in durumu tıpkı Ukrayna İşgali öncesi yayılmacı politikasıyla dünyayı tedirgin eden ancak bugünden bakıldığında genişledikçe alan kontrolü zorlaşan ve her geçen gün açtığı yeni cephelerle enerji ve prestij kaybeden Rusya’ya benziyor. Hasılı, Türkiye Yüzyılı altı boş bir ifade değil. Dünya siyasetinde “yeni büyük güç” olarak Türkiye beliriyor ve her geçen gün Türkiye etkisi, dünyada barış umutlarını yükseltiyor.
Dünyada artan kriz ve istikrarsızlıklara rağmen Türkiye’nin yükselişi, İsrail’in Gazze’deki soykırımı başta olmak üzere tüm işgal ve yıkımlarını durduracak ve Filistin’de barış ve istikrarı tesis edecek gücün Türkiye olacağına işaret ediyor. Elbette önemli olan bir an önce İsrail katliamlarının durdurulması. Bunu kimin yaptığının önemi yok ancak mevcut gelişmeler Türkiye’nin Gazze’deki İsrail işgalini durdurmaya adım adım ilerlediğini gösteriyor. Hür Suriye’nin başkenti Şam, Hür Kudüs’ün kapılarını açacak kilit hükmünde. İsrail’e karşı İran’la anılan “Direniş Ekseni”nin yerine Türkiye ile anılacak olan ve gerçek bir direnişi ifade eden “Diriliş Ekseni” ufukta beliriyor.
Türkiye uzun yıllardır güvenliği sağlama, savunma ve çevresinde oynanan oyunları bertaraf etme odaklı politikalar izlemek zorunda kaldı. Çünkü Türkiye’nin bu dönemdeki güç kapasitesi, dünyadaki ve bölgedeki jeopolitik denklem, Türkiye’nin hareket alanını sınırlandırıyordu. Ancak son dönemde hızla bazı gelişmeler meydana geldi. FETÖ lideri öldü, ardından Suriye’de Baas Rejimi’nin yerini büyük bölümü Türkiye destekli olan rejim karşıtı Suriyeliler aldı. Bu gelişmelerin bir sonucu olarak Türkiye artık, oyun kuran, denge değiştiren, denklem belirleyen ülke haline geldi.
Kasyun Dağı’ndan Şam-ı Şerif’i temâşa