ABD’nin terörle petrol oyunu
Dr. Emine Çelik / Uluslararası Güvenlik Uzmanı
Tarihsel perspektiften Suriye petrol kaynaklarının keşfinin Irak Petrol Şirketi’nin Kerkük’te petrolü bulmasının akabinde geliştiği biliniyor. Suriye resmi kaynakları incelendiğinde, ülkedeki petrol sahası arama ve sondajına ilişkin ilk adımların 1933’te başladığı ifade edilmekle birlikte, ilk ticari akış 1956 yılında gerçekleştirilmiştir. 1958’de ise Petrol İşleri Genel Müdürlüğü kurulana değin petrol arama, üretim, rafineri ve taşıma gibi birçok aksiyon batı menşeili firmalar aracılığıyla yapılmıştır. Baas rejiminin iktidara gelmesinin akabinde ise petrol arama, sondaj, üretim, işleme ve taşınmasıyla ilgili her türlü işlem 1964 yılında yabancı firmalara yasaklanmış ve petrol alanları Baas rejimi tarafından kontrol edilmeye başlanmıştı.
1968’de ise ülkenin kuzey doğusunda yer alan Tel Abyad istasyonundan Humus rafinerisi aracılığıyla Tartus limanına ilk varilin getirilmesiyle ciddi bir adım atılmış, ilerleyen yıllarda Suriye’nin petrol endüstrisi hızla gelişerek yerli ve yabancı birçok şirket ortaklığının oluşması sağlanmış ve akabinde de 1980’de Al- Furat Petrol Şirketi kurularak Suriye devlet hisselerinin yüzde 65’ine sahip olurken, Shell liderliğindeki yabancı şirket ortaklıkları ise yüzde 35’lik bir orana sahip olmuştur.
Alanlar ve boru hatları bağlamında incelendiğinde ise Deyrizor’un doğu kırsalı ve Suriye’nin kuzey doğusunda yer alan Haseki’deki petrol sahaları dikkat çekici. Gelinen noktada rakamsal verilerle Suriye diğer Orta Doğu ülkeleriyle kıyaslandığında ülkedeki petrol varlığı küçük olsa bile, ülkenin gelirlerinin yaklaşık olarak dörtte birini oluşturuyordu. 80’li yıllardan itibaren hız kazanan petrol üretimi 2008-2010 yılları baz alındığında yıllık 600 bin varilin üzerindeydi. 2011 yılı başlarından itibaren süregelen iç savaş sonrası ise 400 bin varile düşen üretim, yaptırımlar ve yabancı yatırımcıların çekilmesiyle 100 bin varilin altına geriledi. Bugün Suriye’nin kuzeyinde, terör örgütü PKK/SDG kontrolü altındaki alanda günde 85 bin varil elde edildiği tahmin ediliyor.
TERÖR ÖRGÜTLERİ ÇÖREKLENDİ
2011 itibarıyla rejim karşıtı protestolar ve Suriye’de hızla yaygınlaşan iç savaş PKK, DEAŞ gibi birçok terör örgütü fraksiyonunun, hükümetin zayıflığından yararlanarak petrol kaynaklarının önemli bir bölümünü ele geçirmesiyle sonuçlandı. Terör örgütleri arasındaki özellikle petrol sahalarına yönelik alan hakimiyeti 2014 yılında DEAŞ’ın göreceli “kazanmasıyla” neticelenmekle birlikte, örgüt Suriye petrolünün yüzde 60’ını kontrol etmeye başladı. Örgütün yönettiği binlerce varillik alana bakıldığında da petrolü stratejik bir silah olarak kullandığını söylemek mümkün. Ancak söz konusu stratejik silaha dayalı finansal gelir, DEAŞ’la mücadelenin hızlanmasına katkı sağladı. Öyle ki ABD’nin hava desteğiyle PKK/SDG, DEAŞ’ı Rakka’dan çıkardı. İran destekli Esed rejimi durumu fırsat bilerek DEAŞ’ın elinde bulunan petrol sahalarını ele geçirmek için Deyrizor’a doğru ilerlemek istese de başarısız oldu ve ABD destekli PKK/SDG petrol sahalarını ele geçirdi. Esed rejimi ise Rusya’dan destek talep ederek, bölgeye Kremlin’i de dahil etti.
Rusya, 2015 yılı sonlarına doğru rejim karşıtı gösterilere askeri müdahalelerde bulunurken, enerji alanlarına yönelik de yatırım yapmak adına Suriyeli kurumlarla sözleşmeler imzalayarak bir dizi adımlar atmaya başladı ve söz konusu adımları paralı asker grubu olarak bilinen Wagner üzerinden sürdürdü. Washington ise savaş uçaklarıyla bölgede PKK/SDG’nin alan hakimiyetini sağlamlaştırmak adına 2016 ve 2018 yılları arasında, Suriye rejiminin enerji sahalarına yönelik bir dizi hamlesini bertaraf etti. 2018 yılında ise ABD’nin gerçekleştirdiği hava saldırısı sonucunda Deyrizor’u ele geçirmek isteyen Wagner mensubu 200 kişinin öldüğü iddia edildi.
HALKTAN ÇALIP ZİMMETLERİNE GEÇİRDİLER
Söz konusu alanda faaliyet gösterme hakkı ise 2011 öncesi iç savaş başlamadan önce İngiliz menşeili olan Gulfsands ve ortaklarına ait. 2011 yılına gelindiğinde, şirketin denetlediği sahalar günde yaklaşık 25 bin varil ham petrol pompalıyordu; bu, çeşitli aktörlerin Haseki ve Deyrizor’daki Suriye’nin ana petrol sahalarından ürettiği günlük yaklaşık 200 bin varilin bir parçasıydı. Bu ham petrolün çoğu daha sonra rafine edilmek üzere batı tarafına yani kıyıya gönderiliyordu. Ancak AB ve Washington, Esed rejimine karşı ağır yaptırımlar uygulamaya başladığında, Gulfsands mücbir sebep ilan etti ve faaliyetlerini askıya aldı. Şirketin resmi sitesinde yer alan bilgilere bakıldığında da resmi olarak Ocak 2017’den itibaren Suriye halkından çalınarak zimmete geçirilen petrole ait bir sayaç görülüyor. Buna göre bugün itibarıyla 51.729.940 varil petrol çalınırken, sayaç hala aktif şekilde devam ediyor. Dolayısıyla da PKK/SDG’nin petrol üretimi, satışı uluslararası yaptırımlara aykırı olmakla birlikte, yasa dışı.
Türkiye ise Esed rejimi ile demokratik bir geçiş ve Suriye’yi terörden arındırmak için görüşme taleplerini uluslararası kamuoyu önünde dile getirmeden önce ülkenin önemli iktisadi kalkınma sacayaklarından birini oluşturan petrol sahalarının özgürleştirilmesi adına da temaslarda bulunmuştu. Suriye’de PKK/SDG tarafından kontrol edilen bu alanların Suriye halkına verilmesine ilişkin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın önemli diplomatik temasları olmakla birlikte, Esed rejimi halkının iktisadi refahından ziyade, iktidarını korumak adına SDG /PKK ile iş birliğini tercih etti. Öyle ki ülkenin ana kazancını PKK ve çatısı altındaki örgütlerle paylaşmakta hiçbir beis hissetmedi. Muhaliflerin 28 Kasım tarihinde Suriye haritasını değiştiren rejim karşıtı direnişinin başlaması 61 yıllık Baas rejimine son verdi ve ülkedeki birçok dengeyi değiştirdi. PKK/SDG kontrolündeki Deyrizor’da da alan hakimiyeti kazanan muhalifler, örgütün önemli bir finans kaynağını kesmiş gözüküyor.
TRUMP DEDİĞİNİ YAPABİLECEK Mİ?
Geline noktada da Esed rejiminin devrilmesinden sonra politik, toplumsal ve hiç şüphesiz iktisadi olarak Suriye’nin yeniden inşası zaman alacak. Lakin siyasi süreçle birlikte ekonomik yeniden yapılanma için ülkede enerji sektörünün kritik bir rol oynayacağı kesin. Suriye’nin olgun hidrokarbon sahalarının ise yıllardır süregelen iç savaş ve terör örgütlerinin tahribatı nedeniyle günde yalnızca 80 bin varil üretim gerçekleştirmesi, enerji sektörüne yönelik tahribatı da ortaya koyuyor. Suriye’nin yeniden inşasında ulusal ve uluslararası yeniden yapılanma çabalarında ise hiç şüphesiz petrol sahalarının aktifliğinin iktisadi kalkınmada önemli rol oynayacağı göz önünde bulundurulduğunda, uluslararası petrol şirketlerinin ne kadar ilgi göstereceği ve ne kadar adil ortaklıklar kuracağı da önemli soruların başında geliyor.
İlaveten Trump’ın “Kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalacaklar çünkü biz karışmayacağız.” sözleri basına yansımış olsa bile, göreve başlamasından sonra Suriye ile ilgili aksiyon alacağını da ifade etmek gerekir. Bilindiği üzere, muhaliflerin ilerleyişi sonrasında CENTCOM komutanı M.Erik Kurilla Suriye’de değişik noktalarda PKK/SDK ile görüşmeler gerçekleştirdi ve dolayısıyla ABD’nin yıllardır yatırım yaptığı, petrol sahalarını kullandırdığı PKK/SDG’den vazgeçmesini beklemek çok olası bir senaryo olarak durmuyor. Nitekim uzun dönemdir Suriye’de ABD’nin 900 asker bulundurduğu bilinmekle birlikte, kısa süre önce Pentagon sözcüsünün açıklamasında SDG ile birlikte bölgede 2 bin ABD askerinin olduğunu ifade etmesi Washington’ın Suriye’den yeni dönemde de sözde “DEAŞ tehlikesine karşı mücadele” kapsamında SDG/PKK ile birlikte müttefikliğe devam edeceğine dair bir işaret olarak okunabilir.